Translate

15 Ağustos 2021 Pazar

 Kitap Tanıtımı/Book Rewiew

Sultanın Casusları 16. Yüzyılda İstihbarat, Sabotaj ve Rüşvet Ağları, Emrah Safa Gürkan, Kronik Yayınları, İstanbul 2020,s.316, ISBN:978-975-2430-00-6. 




Gökkan ALTINAY



İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Emrah Safa Gürkan tarafından kaleme alınmış olan bu eser, “Giriş” ve altı ayrı bölümden oluşmaktadır. İlk olarak eserin kapak tasarımını ve esere verilen ismi ele almak gerekirse, eserin isminin üzerinde bulunan göz simgesi casusları, yazarın isminin altında bulunan eski yazı ise dönemin terminolojisiyle , “dil” olarak ifade edilen şifreli yazılardan birisini temsil etmektedir. Yazarın eserine vermiş olduğu isim ile eserin içeriği arasında farklı anlamlar vardır, kısacası casuslar sultanın casusları değildir. Eser teşekkür ve takdim ile başlamıştır. Giriş bölümünde yazar Osmanlı tarih yazıcılığını tartışmıştır. Mamafih eserin gayesi hemen bu kısa tartışmanın akabinde, Osmanlıların diğer devletler hakkında nasıl bilgi topladığını göstermek olarak izah edilmiştir. Eserin amacı açıklandıktan sonra ise Yeniçağ’da istihbarat başlığı altında istihbaratın önemi ve bu alanda yapılan çalışmalara değinilmiştir. Bu başlıktan sonra ise Akdeniz Serhaddin’de İslam ve Hıristiyanlığın bir medeniyetler çatışması mı sorusuna cevap aranmıştır, bu soruya verilen cevaptan sonra ise eserde kullanılan ki kaynak dilleri açısından bir hayli geniş olan eserin kaynakları açıklanmıştır. Yine giriş kısmında eserde kullanılan terimler ve bölümler açıklanmıştır. Yazarın belirttiğine göre eser on senelik bir çalışma sonucunda ortaya çıkmıştır.

I. bölümde, Osmanlı tarihinin on altıncı yüzyıla kadar ki sürecin hülasası yapıldıktan sonra dünya hâkimiyeti için verilen Osmanlı–Habsburg mücadelesi açıklanmıştır. Bu bölümde açıklanan bir husus ise Osmanlıların neden Avrupa’ya elçi göndermediğidir. II. bölümde, Osmanlı casusları, istihbarat operasyonları ve önemi, casusların farklı kimlikleri, hikâyeleri, casusları konuşturmak için başvurulan yöntemler incelenmiştir. III. bölümde, Osmanlı istihbaratının kaynakları olarak tüccar ve esirler, Osmanlıların Habsburg topraklarındaki haber kaynakları ve genel olarak beşinci kol olarak isimlendirilen ve bunların kimlerden oluştuğu açıklanmıştır. Bu bölümde dördüncü bölüm hariç diğer bölümlerden farklı olarak orijinal arşiv kayıtları, casus mektupları, şifreli yazılar, şifre çözme anahtarına yer verilmiştir, yine istasyon şefi olarak bilinen belirli zamanlarda gittikleri yerlerin casus ağının başı olarak Osmanlı elçileri ve bu elçilerin hareketlerini kontrol altında tutmak için Venedik tarafından alınan tedbirler açıklanmıştır. Daha sonra ise bu bölümde, Avrupa ve Batı Akdeniz’deki hadiselerle ilgili Osmanlı’ya düzenli bilgi aktaran devletler, Venedik’in Osmanlı Devleti ile neden işbirliği yapmak zorunda olduğu açıklanmıştır.

IV. bölümde ise “On Altıncı Yüzyılda Osmanlı İstihbaratının Kurumsal Yapısı” başlığı adı altında, Osmanlı istihbaratının kurumsal yapısının incelendiği bu bölümde savunulan tez ,on altıncı yüzyılda Osmanlı istihbaratının Avrupalı eşitlerinden iki alanda farklılık gösterdiğidir. Bu bölümde yine “Ekâbir ve İstihbarat” alt başlığında istihbaratın nasıl yapıldığına dair bilgiler verilmektedir örneğin; sistemde ağları kurmak ve yönetmek ekâbir(paşa) kapularının görevidir. Kurumsal yapının olmadığı, birbirinden bağımsız istihbarat ağlarının varlığından bu başlık altında bahsedilmektedir. Osmanlı idaresinin başı olarak veziriazamın en önde gelen casus hamisi olduğu yine bu başlıkta izah edilmiştir. Bir başka önemli husus ‘dil’ haber getirmenin ayrıca Ekâbirler’e itibar kazandırdığı mevzusudur. Ekâbirler kendilerine taksim edilen bütçeden kendi casuslarını getirdikleri dil karşılığında çeşitli hediyeler vermek suretiyle ödüllendirmişlerdir. Osmanlı ekâbirinin işlerine yaramayan haberlere karşı uyguladıkları yöntemlere ise yine ilerleyen sayfalarda açıklanmıştır. Bu bölümün alt başlıklarından biride adem-i merkezi sistemin varlığıdır, bu hususta istihbaratın merkezi olmadığı yerel idarelerce yönetildiğinden bahsedilmiştir. “Tımarlı ve Ulufeli Casuslar ”alt başlığında ise sefer sırasında istihbarat getirenlerin tımar ile yada zeametle ödüllendirildiğinden bahsedilmiştir. Bu sayfalardan sonra ise daha önce bahsettiğimiz yazarın arşivlerden aldığı casus portrelerine ve döneme ait kadırga ve mavnaların resimleri, Barbaros Hayreddin paşanın Sultan Süleyman’ın huzuruna kabulü, Preveze kuşatması, şehzade ve paşaların emirleri altındaki casusları oluşturulan listeler ile takip etmekteyiz. İlerleyen sayfalarda ise “menzil sistemi” başlığı adı altında dönemin ulaşım aracı atlar vasıtasıyla kurulan askeri haber alma sisteminden bahsedilmektedir. İlerleyen sayfalarda bir alt başlık olarak “Osmanlı İstihbaratının Performansı” ele alınmıştır. Yine bu alt başlık altında Osmanlı Devletinin Avrupa’daki gelişmeleri haber alma hızından bahsedilmiştir.

V. bölümde ise Osmanlı karşı İstihbaratı(Kontrespiyonaj)başlığı adı altında düşman istihbaratını durdurmak için alınan önlemler anlatılmıştır. Yine bu bölümde bununla alakalı serhaddi kontrol, Ragusa ve Venedik’e yapılan baskılar, soruşturma, sorgulama ve ceza mevzularına yer verilmiştir.

VI. ve son bölüm olan hülasa adından da anlaşılacağı üzere özet bölümünde ise yine eserin başındaki amaç tekrar edilmiştir. Eserin esas amacının ilginç hikayeler anlatmak olmayıp, Akdeniz’in bağlantılı yapısını gözler önüne sermek olarak açıklanmıştır.

Sonuç olarak yazarın tezlerine ve amaçlarına büyük oranda ulaştığını görmekteyiz .


9 Ağustos 2021 Pazartesi

Türk Kelimesinin Kökeni ve İslamiyet öncesi Türk Tarih


C.Furkan Avcu






Öz

Bu çalışmamızda Türk kelimesinin kökeni(Etimolojisi),Türk adının ortaya çıkışı ve Türk adının anlamı üstünde durulup tarih sahnesine adım attıkları yer olan Asya bozkırlarına değinilmiştir. Kaynaklar varlığında Türk kültürünün bir bozkır kültürü olduğu bilinmektedir.Türkler bozkırda yaşanan olumsuz şartlar komşu ülkelerin tacizi yüzünden anayurtlarından başka memleketlere göç etmesi ve bu göçlerin neticesinde anayurtta geride kalan toplumların ilk Türk siyasi birliklerini kurdukları belirtilmiştir.Çalışmamızda anlatılan süreç ise MS. VIII. yüzyıla kadar Asya bozkırları ve ona bağlı bölgelerde kurulmuş ve Asya'dan Avrupaya uzanan ilk türk devletlerini konu almaktadır.

Anahtar Kavramlar: Türk, Türk adı,Türk Tarihi,Bozkır Kültürü,Türkistan,Asya bozkırları,Anayurt,Hunlar,Gök Türkler



Giriş

Türkler tarihin akışına yön veren milletlerden biridir. kültürü ve inanç tarzları bakımından oldukça kadim bir milletir.Bu nedenle araştırmacıların onları araştırırken farklı çalışmalara yönlenmesi oldukça doğal bir

durumdur.Türklerin tarihte oynadıkları roller onların isimleri etnik kimlikleri araştırmacıların başlıca araştırma noktalarından biridir. Bu noktada Türk adı ve kökenine araştırmalar çok yönlü bir biçimde başlamış dünyanın farklı üniversitelerinde Türkoloji kürsülerininde yer almasını sağlamıştır.İslamiyet öncesi Türk toplumu zorlu bozkır yaşantısı nedeniyle bozkır kültürü ile bütünleşmiştir.Bozkır kültürünün isimleşmiş etnik adı olarak bilinen Türk adı en bilindik anlamıyla güçlü,kuvvetli anlamına gelmektedir.Osmanlı kayıtlarında Asya-yı vusta olarak anılan Orta Asya tabirini Türklerin ana yurdu olarak ön plana çıkaran modern tarihçilik bildiğimiz şekliyle Türklerin ana yurdunun "Türkistan" olarak anılmasını sağlamış ve bu yönde diretmiştir.Asya kıtasında Altay dağlarının eteklerinde Orhun ve Selenge boyarında doğan Türklerin ana yurtları olarak "Türkistan" ifadesini kullanmak daha doğru olacaktır.





Türk kavramı

Türk kavramının ne anlama geldiği, nasıl ortaya çıktığı ve hangi çağdan itibaren kullanıldığı gayet açıktır ve elimizde ortaya koyacak yeterli veri mevcuttur. Türk kavramının anlam açılımıyla ilgili ortaya atılan fikir ve teorileri ortaya koyduğumuzda bunu kolaylıkla kavrayabilirsiniz.Türk kavramı üzerinde çok defalar durulmuş etimolojik-terminolojik tahlilinin yapıldığı bir terimdir. En çok konuşulan konulardan biri Türk adının nezaman ve nerde ortaya çıktığı ilk olarak eski kaynaklardan araştırılmaya başlanmıştır.Aynı şekilde Türklerin ana yurdu mevzusuda Türk adının tartışılması kadar önemli bir meseledir. Orta Asyada bulunan ve diğer adıyla Orta Türkistan denilen bölgenin Türklerin ilk kez görldüğü yer olduğunun arkeolojik çalışmalarla belirginleşmesi Türk tarihinin daha planlı sistemli ve bilimsel incelenmesi sonucunu doğurmuştur.

Türkler Ve Kültür Yapısı: Milattan önceki dönemlerde kurulan ilk medeni toplumlar incelendiğinde binlerce yıl önceki Türk toplumlarnın oluşturduğu kültür ve medeniyet ürünleri ile karşılaşmaktayız onların hayatına endekslenen zorumlu yaşam biçimi kendine münhasır bir yaşam biçimi olmuştur bu oluşumun özvaryantlarına ise ona karşılık bozkır kültürüdür.Ana unsurları at ve demir olan kültürün bozkırın getirdiği açlık ve iklim şartlarınında oluşturduğu ortam Türkistanda yaşayan kadim Türklere özgü bir yaşam tarzıdır.İşte bu zorluklarda Orta Asyanın uçsuz bucaksız steplerine bozkır kültürü ile hükmeden Türkler, vakit vakit yaşamın kendilerine sunduğu süprizlerle vatanlarından göç etmek zorunda kalmışlardır.Ve Asya'nın dört köşesine atları ve okları ile yayılmaktan çekinmemişlerdir.Gittikleri coğrafyaların zorlu koşullarına göğüs germiş ve kendi devletlerini kurmuşlardır. Türk toplulukları toplanarak kendine özgü devletler kurmaktan geri kalmamışlardır gittikleri coğrafyalarda yok olmak yerine oraları kendilerine vatan kılmışlardır.



Türk adı Kelime kökeni (Etimolojisi)

Türkler eski bir millet olduğundan Türk adının ilk defa nerede ve hangi kaynaklarda kullanıldığı konusunda tarihçileri ve bilim adamlarını düşünceye yönlendirmiştir.Türk adının Bilim insanlarınca kabul görmüş kullanımı M.S. 1.yüzyılda Pomponius Mela ve Plinus adlı Romalı Tarihçiler kaydetmiştir.Azakın doğusunda yaşayan insanlar Turcae/Tyrcae adı ile kayıtlara geçirmiştir. Türk adını çin kaynaklarında iki heceli olarak "T'u-chüe diye görmekteyiz. Bizlerin bugün diğer Türk devlet ve zümrelerinden ayırt etmek üzere Gök-Türk "Kök Türk" dediğimiz bu devletin adı "Türk" veya "Türük" şeklindeydi.Ancak kitabelerin bir yerinde kendilerini Gök Türk olarak tanıtmışlardır ki ('idi oksız kök-Türk=müstakil Göktürk) Jhon Wilhelm (Willi) Max Bang tarafından 1986 da Kök türk şeklinde telaffuz edilmesinden beri Gök-Türk veya Kök Türk adıyla zikredilmektedir.Türk adını ilk kez Orhun abidelerinde "Türk" veya "Türük" şeklinde görmekteyiz.Bu yazıtlardan biri M.S.720 yılında büyük vezir Bilge Tonyukuk için dikilmiş olan anıtın batı yönünde bu sözcük "Türk" şeklinde yazılmış olmasına karşın diğer yüzlerinde Kültügin ve Bilge kağan (732-735) anıtlarında "Türük" vey "Türk" biçminde yazılmıştır.Bu yazılışların sonunda Budun (Halk) kelimesi kullanılmıştır.Türk Budun ile alakalı olarak Von Le Cog ve Gabain hatta aynı zamanda Radloff,Uygur-Manihey belgeleri "Bu qam(u)ğ Türk budun" (Tüm bu Türk halkı),"adınçığ Türkçe başik"(özel bir Türk marşı) göndermelerini yaparlar.Türk-Budun kelimesi Bodun,bod,"Boy" şeklinde de türemiş ve kullanılmıştır.Kültegin yazıtında "idi oqsız Kök Türk"(Hakansız ve devletsiz Gök Türkler) ibaresi geçmektedir,Türkçede Kök, "gök", anlamında kullanılır ve gök-rengi mavi boz anlamına gelir Türk geleneklerinde ki renk yönelme sisteminde mavi renk Doğu'yu anlatır. Yani Kök Türk kavramı Doğu Türkleri anlamını kapsıyor.

Geçtiğimiz asırdan bu yana pek çok bilgin ve ilim adamı tarafından ileri sürülen görüşler niteliğinde Heredotos'un Doğu kavimleri arasında zikrettiği Targitalar,İskit Topraklarında konuşlandığı söylenen Yurkae'ler kutsal kitap Tevrat'ta adı geçen Yafes'in torunu Togharma,eski Hind kaynaklarında tesadüfe gelen Turukha(Turuşka)lar Thraklar Kadim Ön Asya çivi yazılı metinlerinde görülen Turukkular Çin kaynaklarındaki Tüc veya bizzati Türk adını taşıyan Troialar vb. bizzat Türk adını taşıyan Türk kavimleri sanılmıştır.



Kaynakça:

Sevan Nişanyan,Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözcüğü,İstanbul,2009 İbrahim Kafesoğlu,Türk Milli Kültürü,İstanbul:Ötüken Yayınları,1993,89;Ahmet Taşağıl,Gök Türkler,Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları,1996,1.Hüseyin Namık Orkun,Eski Türk Yazıtları,Ankara:Türk Dil Kurumu Yayınları C.3.,1940.180;Muharrem Ergin,Gök Türk Kitabeleri,İstanbul:Milli Eğitim Vakfı Yayınları,1970,136-155 Peter Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş,çev.Sadettin Karatay, Ankara: Karam Yayınları,2002,93.Golden Türk Halkları Tarihine Giriş,95.Kafesoğlu,Türk Milli Kültürü,İstanbul:Ötüken Yayınları 2003,42



İslamiyet Öncesi Türk Devletleri:

İskitler: İskitler veya yayıldıkları doğu bölgelerindeki isimleri ile Sakalar, MÖ 8. yüzyıl ile MS 3. yüzyıl arasında Avrupa'nın doğu kısmında (Kırım ve Pontik Bozkırları) ile Orta Asya'da, Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi'ni de içine alan bölgelerde yaşamış, çoğunlukla Doğu İran Dilleri grubuna ait bir dil konuştuğu düşünülen konar göçer halktır. İskitler için tarih boyunca Grek kaynaklarında Skuthēs , Asur kaynaklarında Aşguzai, Fars kaynaklarında Sakā ve Çin kaynaklarında Sai tabirleri kullanılmıştır.İskitler doğuda Çin Seddi'nden batıda Tuna Nehri'ne kadar 40 ile 50. paraleller arasında,yaklaşık 7000 kilometreden fazla bir alana yayılmışlardır.Bu sebeble çeşitli kavimlerle tanışmış ve kendi isimlerinden bahsettirmişlerdir elbette ki onlara ait bilgileri bu devletlerin kaynaklarından bilmekteyiz.İskit adına ve onlarla ilgili bilgilere ise Grek,Pers,Assur ve Çin kaynaklarında rastlanmaktadır.Arkeolojik buluntulara göre İskitler'in M.Ö I. bin yıl içinde Tuna Nehri'nden Çin'in batısına kadar uzanan güzergahta oldukça geniş bir alana yayıldıkarını bilmekteyiz.Bu Geniş düzlükler doğal bir otlak görünümüne sahiptir. Kuzeydoğu bozkır bölgesi yüksek Pamir,Tiyen-Şan ve Altay dağ kollarından,Batı Türkistan üzerinden batıya ve aşşağı Tuna bölgesine kadar,bütün Güney Rusya'ya yayılmaktadır.Batıda Silezya'ya kadar ulaşmakta,doğuda birçok geçit vasıtasıyla Doğu Türkistan ve Gobiyle bağlanmaktadır.Bu bölgenin doğusu çöl ve elverişsiz bir ortamdır.Doğu'nun aksine Batı kısmı ise oldukça elverişli ve verimli topraklardır.Kuzey'i eski zamanlarda bataklık ve ormanlarla kaplıydı.Güney'i ise geniş alanlar Hazar denizi (Göl'ü) ve Karadeniz,geri kalan kısımlar İran'daki dağlık arazi ve Kafkas silsilesiyle sınırlanmıştır.İskitler Çin seddin'den Tuna nehri'ne yayılmalarının yanında Ön Asya'ya da yönelmektedirler.İskitleri Ön Asya'ya yönelmelerinin sebebi ise Kimmerler ve onları takip etme düşüncelerinde olmalarıdır.Kimmerleri yurtlarından çıkartan İskitler,bunlardan hemen sonra Kafkasları Doğudan dolaşarak Hazar denizi kıyısına takiben Derbent Demir Kapı geçitleri üstünden Azerbaycana ve sonra Güneye akın akın Ön Asya'ya dalgalar halinde nufus akımı başlar.Kimmerleri kovalayarak gelen İskitlerin Akınları Assur sınırlarına kadar yönelir.Ve Medlerin bu bölgedeki egemenliğine son vermiş olurlar Bütün Küçük Asya'ya yayılır ve burada 28 yıl hüküm sürerler.İskitlerin kökeni hakkında birçok tartışma olmuştur fakat kökenlerinin Türk olduğu hakkındada konuşulmuştur yaşamlarının Bizzat göçebe olmalar, Bozkır Kültürüne sahip olmaları, yaşam biçimleri Türk yaşam stilini yansıtmaktadır bunların hepsi İsktlerin Türklüğüne delil niteliğindedir.İmparatorluğun yayılmış olduğu coğrafya üzerinde hâkimiyet kaybedilmiştir. İskit yayılma sahası üzerinde imparatorluğu kuran unsurun nüfus yoğunluğu azalmıştır. İktisadi açıdan önem taşıyan otlaklar ve ticaret merkezleri ellerinden çıkmıştır. İmparatorluk üzerinde bulundukları coğrafyada siyasi hâkimiyetlerini kaybetmişlerdir. Askeri açıdan da savaş araç gereçlerini geliştirememişlerdir. Böylece imparatorluğun yıkılış süreci hızlanmış ve İskit imparatorluğu son bulmuştur.

Kaynak

İskitler". AnaBritannica. AnaBritannica Yayıncılık. 1994.Balaban, Ayhan. İskit, Hun ve Göktürklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat. T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Çağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. 2006. . Bkz: İlhami Durmuş, İskitler, Ankara: Genelkurmay Basımevi, 2008, 3. Durmuş, İskitler,7.Durmuş, İskitler, 13-16 Gazi Akademik Bakış Dergisi İskit İmparatorluğunun Yıkılış Nedenleri İlhami Durmuş





Asya Hun Devleti

Hun Devleti’nin merkezi, Ötüken’de idi. Ötüken ise bugünkü Moğolistan topraklarındadır. Moğolistan,doğuda Kingan Dağları ile Maçurya'dan, batıda Altay Dağları silsilesinde Cungarya ile Merkezi Asya'dan ayrılan yüksekçe bir platodur. Bu saha ortalama olarak deniz seviyesinden yaklaşık 1463 metre yüksekliktedir. En alçak yeri 513 metre yükseklikle kuzeydoğuda Moğolistan, Sibirya ve Mançurya'nın birleştiği nokta ve en yüksek yeri ise 4322 metre yükseklikle batıda Altay Dağları'dır. Böylece Moğolistan batıdan doğuya doğru gittikçe alçalan bir zemindir. Moğolistan'ı arazi yapısı bakımından üçe ayırmak lâzımdır.Yüksek bir plato olan Kuzey Moğolistan, Gobi kuşağı olan Orta Moğolistan ve yine yükseklik olan Güney Moğolistan. Kuzey Moğolistan platosunun batı kısmında kuzeybatıdan güneydoğuya uzanan Altay ve Hangay silsileleri, doğu kısmında Hentiyn Dağları güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzanmaktadır.Türk Tarihi bakımından İskitlerin Türklüğü hala tartışılma konusu olduğu için Eldeki kaynak ve toplanan verilere göre tarihte tam teşekkül etmiş ilk Türk devletinin Hunlar olduğu söylenilebilir.Çin yıllıklarının kesin kayıtlarına göre, Hunlar, ilk defa M.Ö 318 yılında devletlerarası mücadelelere katılmaları dolayısıyla görülür. Onlar, bu tarihte dört beyliği (Han, Chao, Wei, Chu) ile bir ittifak kurarak başka bir Çin beyliği olan Ch’in’e saldırmışlardır. Bu olay bize, M.Ö. IV. yüzyılın sonlarından itibaren devletler arası ilişkilerde yerini almış, güçlü bir Hun Devleti'nin bulunduğunu göstermektedir. Bu sırada belirtildiği gibi Hun Devleti’nin merkezi Orhun ve Selenga nehirlerinin kaynak havzası olan Ötüken ormanıdır.Adları, Çin yıllıklarında “Hsiung-nu” şeklinde söylenmektedir,“Hsiung-nu” yada (Hiung-nu) sözü de, “kavim,halk, topluluk” anlamına gelen Türkçe “Kun” veya “Kün” (Hun) sözcüğünün ince söyleniş biçimidir. Çünkü Çinlilerin Hiung-nu Şeklinde yazıp söyledikleri bu toplumun adı, Soğdca metinlerde ve Batılı kaynaklarda genellikle “Hun” şeklinde yazılmıştır.Devletin sınırları Kore’den Aral gölüne, Baykal gölünden Çin Seddi’ne ve Doğu Türkistan’ın içlerine girecek şekilde Tibet’e ulaştı. Tamamını işgal edecek güçte olduğu halde Çin’i ele geçirmedi. Bunun En büyük sebeplerinden bazıları Çin halkının kalabalıklığı ve farklı kültürün altında asimile olma düşüncesidir. Onların içine girmektense Çinlilere üstünlüğünü kabul ettirdi ve onları vergiye bağladı. M.Ö. 174 yılında Mo-tu’nun ölümünden sonra oğlu Chi-yü (Lao-shang) zamanında (M.Ö. 174-160) ve Chi-yü’nün oğlu Chün-ch’en’in saltanatının (M.Ö. 160-126) ilk yirmi yılında Hun üstünlüğü sürdü. Fakat onun ve diğer devlet adamlarının başarısız idaresine Çinlilerin entrikaları da eklenince yenilgiler başladı.Çin’e karşı askerî üstünlüklerini M.Ö. 119’daki savaşta kaybeden Hunlar M.Ö. 56 yılına kadar bağımsızlıklarını korudular. Çinlilerle savaşmalarının yanında ülke içinde onların müttefikleri Wu-huanlar, Hsien-piler, Ting-lingler, Wu-sunlarla mücadele halindeydiler. MÖ. 56’da tahta çıkan Ho-han-ye devleti için tek kurtuluş çaresinin Çin’e bağlanmak olduğunu düşünüyordu. Buna karşı çıkanlar davalarını kaybedince hükümdarın kardeşi Chih-chi liderliğinde Batı Türkistan’a göç ettiler. Burada ayrı bir devlet kurdular;fakat bölündükleri için kolayca Çin devletine yem haline geldiler M.Ö. 36’da üzerlerine gönderilen kalabalık Çin ordusuna karşı direnişte bulunsalarda kısa sürede yok edildiler.Doğuda kalanlar, Ho-han-ye liderliğinde Çin’in siyasî üstünlüğünü tanıyarak varlıklarını sürdürdüre bildiler. M.Ö. 8 yılında Hun tahtına geçen Wu-chu-liou devrinde Çin’e olan bağlılık sona erdi. Kuzey Çin’i yerle bir eden akınlar düzenlendi.M.S. 13’te yerine geçen kardeşi ve diğer hükümdarlar devrinde bu durum devam etti. Ancak M.S. 46’da Hun ülkesinde çıkan büyük bir kıtlık yüzünden devlet zayıflamaya başlayınca hükümdar ekonomik bakımdan Çinlilerle anlaşmak zorunda kaldı. Wusunlarla Çinlilerin ortak harekâtı neticesinde ülke karışıklığa,kaosa ve arbedelere sürüklendi böylece M.S. 48’de kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı.

Çin’e bağlanmayı reddeden Kuzey Hun Devleti ekonomik güçlüklerle uğraş veriyordu. Hunların akınları karşısında Çinliler barış istemek zorunda kaldılar. Kuzey Hunlarını savaş meydanında yenemeyen Çinliler doğudaki Hsien-pileri, batıdaki Ting-lingleri ayaklandırdılar. Zor durumda kalan Kuzey Hunlarının hükümdarı savaşta ölünce kabilelerin çoğu Çin’e itaat etti.Yeni bir kıtlık daha baş gösterdiğinde çöken Kuzey Hun Devleti M.S. 93’de tarih'in tozlu sayfalarına karıştı. M.S. 48’de Çin’e bağlanan Güney Hun Devleti ilk zamanlarında silik bir hal içindeydi ve Çinliler daha çok Kuzey Hunları ile uğraştığı için arada kalmışlardı. Kuzeydeki devlet yıkılınca Çin’e karşı bazı güçsüz akınlar düzenleseler de genelen onların baskısı ve altında yaşamak zorunda kaldılar. M.S. 303 yılına kadar varlıklarını bu şekilde sürdüre bildiler. Bunun yanında bazı kuvvetli Hun boyları Kuzey Han, İlk Chao,Son Chao, Kuzey Liang, Hsia gibi küçük Hun topluluklarını kurdular ve M.S. 439’a kadar varlıklarını korumuş bulundular.



Kaynak

Mori Masao, Yūboku Kiba Minzoku Kokka, Tokyo, 1967, s. 24, 26-27.Yılmaz Öztuna, Cumhuriyet Dönemi Öncesinde Türkler, İstanbul: Babıali Kültür Yayınları, 2008a:31; Roux,Türklerin Tarihi, Pasifikten Akdeniz’e 2000 Yıl, çev. Aykut Kazancıgil, İstanbul: Kabalcı Yayınları,2004, 55. Salim Koca, “Asya Hun Devleti”, Türkler Ansiklopedisi C-I, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, (2002): 1047-1082. Ahmet Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2014, 51-81



Kavimler Göçü

Çi-Çi’nin ölümünden sonra Kırgız bozkırlarında (Aral Gölü ve Güney Kazakistan) birleşen Hunlar, buralarda yaşayan Türk boylarının çoğuyla bir araya gelerek güçlendiler. Avrupa Hunları’nın ataları olan bu topluluklar 350 yıllarında batıya yöneldiler. İlk olarak Aral Gölü ve Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Alan ülkesini ele geçirdiler. İlerlemelerini sürdüren Hunlar 375 yılında İtil (Volga) Nehri’ne ulaştılar. Bu tarihlerde Hunların başında Balamir adında bir hakan bulunuyordu. Balamir’in idaresinde Volga’dan batıya doğru ilerleyen Hunlar, önce Ostrogotları (374), daha sonra da Vizigotları yenip onların topraklarını ele geçirdiler. Doğudan batıya uzanan bu Hun akını, Avrupalıların barbar adını verdiği Cermen kavimlerini (Franklar, Saksonlar, Vandallr, Burgondlar, Lombardlar ve Gepidler) yerlerinden ederek Roma İmparatorluğu’nun topraklarını alt üst eden bir kavimler hareketine neden oldu. Barbar kavimlerinin yer değiştirmesine ve Avrupa’nın etnik yapısının değişmesine neden olan bu büyük olaya tarihte Kavimler Göçü denir(375)

Göçler konusunda araştırma yapan bilim adamlarına göre hiçbir kavim keyfi olarak bulunduğu yerden bir başka yere hareket etmemiştir. Nitekim insan topluluklarının yaşadıkları yerleri terk edip buralardan geri dönmemek üzere ayrılmaları hem toplum psikolojisi hem de ekonomik, siyasi, askeri buhranlara neden olmuştur. Bu nedenle tarih boyunca toplumlar zorlayıcı nedenlerden dolayı göç etme ihtiyacı hissederken nedensiz bir şekilde yerlerinden hareket etmemişlerdir . İşte burda Kavimler göçü, Türklerin Batı’ya yönelmesinin uzamında ortaya çıkmış bir sosyal hareketliliktir. Bu sosyal hareketliliğin neticesinde önce Balkanlar ardından Avrupa kapılarında adeta Türk tarihi devri başlamış ve Avrupa’nın içlerine yürüyen kavimlerin boşalttığı sahalar Türk kavimlerince doldurulmuştur. Bu durum Avrupa’da Türk olgusunu ön plana çıkarmış ve esasen Avrupa Türk tarihi döneminin başlangıcı olmuştur.



Kaynak

Kafesoğlu 2013:54-55 Ahmet Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2014, 51-81 Savaş Eğilmez, “Hun-Alan Mücadelesi ve Tarihte Yeni Bir Çağın Başlangıcı”, Sosyal Bilimler Dergisi, c. 2, sy. (2002): 28-29, 191-199; Jean P. Roux, Türklerin Tarihi, 83-116



Avrupa Hun Devleti

Avrupa Hunları Kavimler göçünün başlatan ve Batıya doğru göç eden bir devlettir. 352 yılında Kama Tarkan resmi şekilde Avrupa Hun İmparatorluğunu kurdu ve yönetimi 370 yılına kadar elinde bulundurarak Hazar ve çevresinde önemli bir güç haline gelip hakimiyet alanını batıya doğru ilerletti.Tam anlamıyla IV. yüzyılın sonlarına doğru Balamir’in önderliğinde batıya doğru göç eden Hunların bir kısmı Doğu Anadolu’ya doğru yönelmişken, bir kısmı da Balamir’in ölümünden sonra, 390 yılında oğlu ya da torunu olduğu sanılan Uldız’ın hakimiyetinde Karpat Dağlarını aşıp Macaristan’a girerek Avrupa Hun Devleti’ni kurmuşlardır. Bilindiği üzere Avrupa hunları bu süreçte çeşitli akınlarla Avrupa'daki Hun etkisinin artmasının kuruluşuna zemin hazırladığı, 434 ile 469 yılları arasında hüküm süren Hun kavimlerinin birleşmesi ile oluşmuş bir bozkır konfederasyonu'dur.350 yılında Avrasya steplerinden batı yönüne hareket ederek; dönemlerine göre gelişmiş silah ve donanımları, yüksek hızları ve savaş taktikleriyle diğer kavimleri sürerek ya da egemenliği altına alarak Doğu Avrupa'nın büyük bir kısmını işgal etmişlerdir.Hatta meşhur Papa'ya diz çöktürme olayıda Avrupa hunlarının döneminde olmuştur.Papa III. Leon’u çadırına getirterek önünde diz çöktürten Attila bu devletin en önemli başbuğudur.Hazar ve Aral arasındaki bölgeden Alplere, Kafkaslardan Baltık’a kadar uzanan bölgede hüküm süren Avrupa Hunları Türkistan atlı göçebe sanatını Avrupa ya tanıtan Türklerdir. 434 yılında Atilla altında birleşerek yaklaşık 35 sene boyunca sürecek bir konfederatif yapıdır. 453'de Attila öldü ve tahtına en büyük oğlu İlek geçti. Ancak diğer oğulları Dengizek ve İrnek taht kavgasına girdiler. Çıkan karışıklığı fırsat bilen bazı kabileler birliği bozdu ve devlet dağılma sürecine girdi. Attila'nın ölümünden bir yıl sonra Hunlar Nedao Muharebesi'nde yenildi. İlek'in yerine tahta geçen Dengizik de 469'da Bizans'a karşı savaşta öldü ve bu tarih bazı kaynaklarda Hun İmparatorluğu'nun sonu olarak kabul edilir. Attila’dan sonra devletin zayıflamaya yok olmaya başladığı görülen bir gerçektir.

Hun devlet adamlarının çoğu yabancıydı ve bunların başında Attila’nın veziri Onegesios gelirdi. Bu zat ordu kumandanı ve diplomat olarak kendini kabul ettirmiş ve hanedanın itimadını kazanmıştı. Onun dirayetli bir devlet adamı olduğuna kanaat getiren Attila onu en yüksek mevkiye çıkarmıştı.Bu Şahsın üstün devlet adamı vasıfları Bizans’da da iyi biliniyordu. Bu yüzden onu kendi taraflarına katmak için her çareye başvuruyorlardı.Maximinus’un görevi, ilk sırada Onegesios’u kazanmaktı ve bu maksatla zengin hediyelerle,özellikle bol miktarda altın verilerek çok hoşgörülü bir dille onun aklının çelinmesi için uğraşılacaktı. Fakat Onegesios Attila’nın sadık, ciddi ve Şerefli bir devlet adamı tavrı ile kendisine yapılan bu teklifi nezaketle ve kesin olarak reddetmiştir.bu olaylar neticesinde Attila’nın iki cephede muharebe etmesine engel olmak da onun elindeydi.Çünkü kendi ülkesinde Romalılar için çok daha faydalı olabilir, efendisinin fevri hareketlerini engelleyebilir ve iki devlet arasındaki münasebetlerin düzelmesine yardımcı olabilirdi.Bütün bu olanlara rağmen Onegesios,devletin sadık ve güvenilir bir adamı olduğunu ispat etmiştir. Onun dışında böyle davranan devlet adamları da vardı.Onegesios’un adı son defa Galya seferinde zikredildi.Hunların Avrupa tarihindeki en önemli rolü Cermen kavimlerini dizginleyerek Roma İmparatorluğu’nun ömrünü uzatmış olmalarıdır.Orta Avrupa‟da Cermen kavimlerini hâkimiyetleri altına almışlar ve bu kavimlerin Roma’ya saldırmalarını engellemişlerdir.Lakin zamanla Hunlar da, 376 ve 405 yılları arasındaki büyük kavimler göçünü hazırlamak suretiyle imparatorluğun çökmesini hızlandırmışlardır.Hunların batıya yönelmeleri Cermen kavimlerinin Galya, İspanya ve Afrika’ya kaçmalarında etkili olmuştur. Alarik de bu olayların yarattığı bir olaydı ve Cermen istilaları, 430 ile 455 yılları arasında duraklamıştır istilalar ise bu tarihten önce ve bu tarihten sonra canlanır. Eğer Hunlar Avrupa’da görülmemiş olsalardı Vizigotların Toulouse krallığı, Ostrogotların İtalya krallığı ve Vandalların Afrika krallıkları meydana gelmeyecekti. Hunlar, yüzyıldan daha kısa bir zaman ölçüsünde Avrupa tarihinin baş köşesinde yer alırlar ve bu çok kısa zaman içerisinde Avrupa tarihinin bundan sonraki gelişmlerinede damgalarını vururlar. Bütün çağdaş kavimleri yerlerinden oynatmış ve Avrupa’nın o zamanki çehresini değiştirmişlerdir. Cermenlerin sebep oldukları terörü ortadan kaldıran ve onları o zamanki medeni dünya üzerine yayanlar yine onlardır. Fakat ömürleri uzun olmadığından Avrupa’da daha fazla varlık gösteremediler ve Avrupa toplumuna mal olamadan tekrar bilinmezlik âlemine gömüldüler. Onlar Avrupalı değillerdi, onlar sonsuz bozkırların hakimi ve yarı göçebe yarı yerleşik evlatlarıydılar.Avrupa hunları Türk tarihinin kısa sürmüş olsada önemli bir bölümü ve Avrupa’daki ilk halkası olacaktı bundan sonra adeta bu sahalarda kurulacak Türk idari ve siyasi siteminin kaynağı olacaklardı.



Kaynak

Heather 2005, ss. 153-154. Türk Devletleri'nin tarihi adlı makle Osman Nuri Zinnur 3 Ekim 2010 Şerif Baştav, “Avrupa Hunları”, Türkler Ansiklopedisi, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, 1356; Ali Ahmetbeyoğlu, Sorularla Eski Türk Tarihi, İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2014, 157-158. Baştav, “Avrupa Hunları”, 1356





Avar Kağanlığı

Türk tarihini incelenirken Gök Türklerin çağdaşı olarak bilinen Avarlar üzerinde de durulması gerekir.Avarlar bugün ki Macaristan, Ukrayna, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Hırvatistan, Slovenya, Avusturya, Romanya ve Sırbistan topraklarında 562-823 yılları arasında hüküm sürmüş bir devlettir. Devlet Avar Kağanlığı Kağanı I. Bayan tarafından kurulmuştur.Avarlar, Orta Avrupa’da, Frank krallığı ve Bizans imparatorluğu arasında, eski Hun, Sabar kalıntıları ve Bulgar’lar gibi Türk kitlelerinin desteği ile kudretli bir devlet kurmuştur çeşitli Germen ve özellikle kalabalık îslav topluluklarını hakimiyetleri altına almak suretiyle 250 yıl kadar Avrupa siyasetine yön vermişlerdir. Avarlar, hem Avrupa’da, hem de Asya da devlet kurmuşlardır. İstanbul’u tarihte kuşatan ilk Türk devletidirler. Gök Türk kitabelerinde Apar, Bizans kaynaklarında Ak Hun veya Epthalanos, Çinlilerin Yeta, Hua, Hintlilerin Huna dedikleri halkın adını bazı araştırmacılar “abamak” fiilinden getirirler ve manasının “karşı koymak, olduğu söylenmektedir bu gün bile manasının ve anlamının ne olduğu konusunda kesinlik bulunmamıştır.Avarlar'a Juan Juan da denir, Juan-juanların dili ve etnik yapısı da tam anlamıyla henüz bilinmemektedir.Olun Kağan tarafından Asya Avar Devleti, 394’de kurulmuş Gök-Türklerin mücadelesi sonunda 552’de yıkılmıştır. Merkezleri Orhon Nehri veya Ötüken bölgesi taraflarında olup Balkaş Gölü ile Çin Seddi arasında uzanıyordu. Hunlardan sonra Avrupa’yı sarsan ikinci Türk kavmi olan Avarların menşei konusunda çok uzun tartışmalar yapılmıştır. Avrupa Avarları ise Asya Avarlarından daha uzun süre hakimiyetini sürdürmüşlerdir içlerinde çıkan iç savaş sonucu Yugur kendisini kağan ilan etmiştir. 795 yılında ise Hristiyanlığı kabul etmiş bulunup himayelerine girmek için Franklara elçiler göndermiştir. 796 yılında ise bizzat kendisi Şarlman'ın huzuruna giderek bağlılığını bildirmiştir. Prens Pipin komutasındaki Franklar aynı yıl Avar topraklarına saldırmışlardır. Avarların Transilvanya'daki merkezi ele geçirilmiştir. Artık Avarların siyasi bağımsızlığından bahsedilemeyecektir. 835 yılında Frankların hücumu ile yıkılan Avarların yüzyıllar boyunca biriktirdiği muazzam zenginlikler yağmalanarak Frank'lerin eline geçmiştir.Avarlar Frank'lere bağlı Hristiyan bir toplum olup asimile olmaya başlamışlardır. bilinen bir gerçekte Avarların 10. yüzyıla kadar asmile altında varlıklarını sürdürdükleridir.Avarlar Doğu Avrupa’da yaşayan; Macar, Hırvat, Arnavut, Romen, Bulgar vb. topluluklar üzerinde kültürel izler bırakmışlardır. Slavların basit kabile hayatından devlet hayatına geçmeleri Avar egemenliğinden sonra olmuştur. Bugün Kafkaslarda küçük bir Avar topluluğu yaşamaktadır.



Kaynak

The Public Schools Historical Atlas edited by C. Colbeck, published by Longmans, Green, and Co. 1905. "Avar İmparatorluğu / Bayan Kağan.M.S. 565 - 835". AVAR İMPARATORLUĞU-Yazı:Tekin Gün. Mootol Kültür Sanat.4 Temmuz 2020. 24 Temmuz 2020 Gömeç, Kök Türk Tarihi, Ankara: Berikan, 2011, 1-2.Lásd: Olajos Teréz: Az avar továbbélés kérdéséről 5 Şubat 2012 tarihinde Wayback Machine sitesi Bu konuda geniş bilgi için bkz. Hüseyin Namık Orkun, Avarlar, Peçenekler, Kumanlar, Ankara. (tarihsiz); D.C. Woo, Juan-Juan’lar, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi),Ankara, 1995





I.Göktürk Devleti

Göktürkler Orhun kitabelerinde bahsedildiği üzere Türk adıyla kurulan ilk Türk devletidir. Hun hükümdarı Mete Han’dan sonra Türk boylarını ikinci defa tek bayrak altında toplamışlardır. İslamiyet’ten önce kurulan Türk devletleri içerisinde toprak genişliği bakımından en büyük olanıdır.I.Gök Türkler 552-588 yılları arasında Orta Asya ve Çin'de hükümdarlık sürdürmüş bir Türk devletiydi. Batı Türkistan’ı Göktürkler Türkleştirmiştir. Yıkılmalarının en önemli sebebi hanedan üyeleri arasında yaşanan iç mücadelelerdir. Göktürkler tarihini aşağıdaki gibi kısaca bahsedecek olursak: ana vatanda kurulan Türk devletlerinden birisidir. Göktürkler, VI. yy’da Türkistan’da hüküm süren Avarlara bağlı olarak yaşıyorlardı. Avarlara bağlı olarak yaşayan Türk topluluklarından olan Altay dağları çevresinde yaşayan ve demircilikle uğraşan bir boydu.(Aşina Boyu) 6.yüzyıl ortalarında Göktürkler adlı topluluğun lideri ve Devletin kurucusu ilk önderi Bumin Kağan'dır. Bumin Kağan'ın kardeşi İstemi Yabgu ülkenin batı kanadını yönetir. Bumin boyu ile isyan ederek Avar devletini ortadan kaldırdı. 552 tarihinde Göktürk Devleti’ni kurdu.Göktürklerin merkezi Ötügen şehridir (Bu gün Moğlistanda Ulanbator'a 30 km yakınlarda olduğu bilinmektedir.)Ülkenin batısını yöneten İstemi Yabgu, Avarları Kafkasya’ya kadar takip ederek Orta Asya’dan çıkardı. Avarlar Göktürk baskısı ile Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldı.İstemi Yabgu, İpek yolunu ele geçirmek için Akhunlara karşı Sasani İmparatorluğu ile ittifak yaptı Akhunlar, 557 yılında doğudan Göktürklerin, batıdan Sasanilerin saldırıları ile yıkıldılar.. Bir süre sonra Sasaniler İpek yolunu Göktürklere kapattılar. Bu durum üzerine İstemi Yabgu, Sasaniler karşı Bizans İmparatorluğu ile ittifakta bulundu Göktürk Bizans ittifakı Sasanileri zayıflattı. Zayıflamış Sasani devleti Gök Türk-Bizans orduları karşısında mücadeleyi sürdüremeyip yıkılmıştır.Bu noktadan bir çıkarım elde edersek Gök Türklerin siyasi ilişkileri savaş diplomasisine göre ilerlemektedir. Bizans Göktürk ittifakı bir birine gönderilen elçiler üzerine başlamıştır.

Göktürklerin kurucusu Bumin Kağan devletin kurulduğu yıl öldü. Yerine oğlu Mukan Kağan oldu. Mukan, I. Göktürk Devleti’nin en başarılı Kağanıdır.Mukan döneminde; devletin sınırları doğuda Mançurya’dan, batıda Kırıma kadar genişlemiştir. bu dönemde de ülkenin batısını İstemi yönetmeye devam etti. Türk devlet geleneği ve düşüncesinde büyük hükümdar yani Kağan doğuyu yönetirdi. Batı’yı yöneten hükümdar doğuya bağlı olurdu.ve unvanı Yabgu olarak bilinirdi. Mukan 572 yılında öldü. Yerine kardeşi olan Tapo kağan oldu Tapo Türk karakterine hiç uymayan Budizm’i benimsedi. Bu dini halkına benimsetmeye çalıştı Tapo’nun bu tavrı iç isyanların başlamasına sebep oldu.576 tarihinde batıyı yöneten İstemi öldü ve yerine Tardu Yabgu olarak geçti.Tardu, Tapo’nun ölümünden sonra 581 yılında kağan olan İşbara’yı tanımadığını ilan etti. Bu hareket sonucunda Göktürkler, doğu ve batı olarak ikiye ayrılmış bulundular.Göktürklerin parçalanmasında Çin'in yıkıcı ve devlet yok etme amaçlı politikası etkili olmuştur. Göktürk hükümdarlarının Çinli Prenseslerle evlenmeleri, Çin'in içten iç'e çökertme politikasına zemin hazırlaması yavaş yavaş Türk beylerinin birbirlerine düşmesini sağlamıştır.ve Türk devletinin iç karışıklıklar nedeniyle yıkılmasına neden olan faktör olmuştur. Göktürkler doğu ve batı olarak ikiye ayrıldıktan sonra siyasi güçlerini kaybetmişlerdir.Bu karışıklıktan yararlanan Çin devleti büyüklüğü ve orduları karşısında savaşamayacak güçte olan Doğu Gök Türklerini hakimiyeti altına almıştır.Çinliler Kimin Kağan’a Çin dilini, dinini ve geleneklerini kabul ettirdiler. daha dorusu bir asimile politikası uyguladılar.Çin, Türklere millî benliklerini unutturmak istiyordu. Doğu Göktürklerini Çin hakimiyetinden çıkartmak için Şi-pi ve Kie-li adlı kağanlar büyük mücadelelerde bulundular. Ancak Çin’in Göktürk Hanedanı içerisinden taraftarlar bulması üzerine bu mücadelenin olumlu sonuçlanmasını engelledi. Kie-li Kağan’ın Çinlilere esir düşmesinin ardından 630 yılında Doğu Göktürk Devleti yıkıldı Batı Göktürk devletinde ise hükümdar Tardu, Göktürk birliğini tekrar kurmak için çok sert ve keskin bir politika izledi. Bu politika iç mücadeleyi daha da yoğunlaştırmış ve Tardu’dan sonra Kağan olanlar iç mücadeleyi önleyememişlerdir. Sonunda Batı Göktürkleri de, 659 tarihinde Çin devleti tarafından tamamen ortadan kaldırılmıştır.





II. Göktürk Devleti

II.Gök Türkler olarak bilinen II.Doğu Gök Türk Devleti 681 yılında Asena (ya da Aşina) ailesinden Kutluk Kağan'ın Çin'in kuzeyine yerleşmiş olan Türk boylarını yeniden toparlamasıyla. Çin, Kitan ve Dokuz Oğuzlar (Uygurlar) ile yapılan savaşlar sonucunda Ötüken ormanında Göktürk Kağanlığı yeniden güçlendi. Kutluk, devleti yeniden derlediği için İlteriş unvanına sahip oldu. Kurucunun adı Kutluk olduğu içinde Devlet Kutluk devleti olarakta zikredilebilir. İlteriş Kağan devletin kuruluşunda büyük hizmeti geçen Tonyukuk’u Başvezirlik görevine getirdi.İlteriş Kağan’ın verdiği bu mücadeleler sonucunda;Göktürk Devleti’nin yeniden kurulması ve kadim gücüne ulaşması sağlandı.692'de ölen İlteriş'in yerine kardeşi Kapgan kağan oldu. Kapgan Kağan döneminde Türk akınlarından çekinen Çin,Türklerin isteklerini yerine getirmek mecburiyetinde kaldı.Çin içinde yaşayan Türkleri idare ederek,büyük miktarlarda tohumluk darı, tarım aletleri ve kumaş verdi.

Kapgan Kağan, Çin seferlerinden sonra Kitanlar üzerine yürüyüp onları mağlup etti. Kırgızlar, Türgişler ve Karluklar gibi Türk boylarını Göktürk çatısında yeniden topladı. Artık doğu ve batı Göktürklerin eski toprakları tek elde toplanmış ve Asya’daki Türk birliği yeniden kurulmuştu. Kırgız ve Dokuz Oğuzlara yapılan seferlerle neticesinde II. Göktürk Kağanlığı'nın sınırları Okyanus'tan Mâveraünnehir'deki Temir Kapığ (Demirkapı)'ya kadar ulaştı. İpek Yolu'nun büyük bir kısmı hakimiyet altına alınmış oldu.Kapgan Kağan, Göktürk ordusunu ikiye ayırarak batı bölgesinin ordusunu Tonyukuk’un emrine verdi. Bu orduda Kapgan Kağan’ın oğlu İnal Tigin ve Kutluk Kağan’ın oğlu Bilge Tiginde bulunuyordu.Doğu ordularının başında da Kapgan Kağan vardı. Kapgan Kağan’ın devlet içinde uyguladığı sert ve kırıcı politikası, Çin’in bölücü kışkırtmaları sonucunda iç isyanlar başladı. Ve Kapgan Kağan bu iç isyanlardan birisi olan Oğuz ayaklanmalarını bastırdıktan sonra 716 yılında Ötüken’e dönerken pusuya düşürülerek öldürüldü.Kapgan Kağan’ın yerine oğlu İnal diyer bir deyişle Bögü Kağan geçti.Fakat hükümdarlık vasıflarına sahip olmadığı için tahttan indirildi.Yerine Kültigin’in desteğiyle Kutluk Kağan’ın büyük oğlu Bilge, Kağan oldu. Daha önce girdiği savaşlarda üstün komutanlık yeteneği ile bilinen Kültigin ise orduların başına geçirildi. Tonyukuka ise vezirlik görevini verdi.Bilge Kağan, Türk boylarını kışkırtan Çin’i cezalandırmak amacıyla, 720’de Çin üzerine sefere çıkarak sınırdaki kuzey topraklarını ele geçirdi.Vezir Tonyukuk, Türklerin esaret yıllarında yaşayan Çin’de doğup büyüyen ve Çinlilerin Türklere karşı izlediği siyaset ve politikayı iyi bilen bir kişiydi. Kutluk, Kapgan ve Bilge Kağan dönemlerinde vezirlik yapan. Bu görevi sırasında II. Göktürk Devleti’nin iç ve dış politikasına yön veren. Tonyukuk 725 yılında ise öldü. Bilge Kağan dönemi amcasının dönemi gibi devletin egemenliğindeki boyların başkaldırıları ile uğraşmakla geçti Çin'in desteklediği Uygur-Karluk-Basmıl boylarının birleşerek Ötüken'e yönelik sürekli devam eden saldırıları sonucu İpek Yolu'nun kilit noktası olarak bilinen Çungarya'nın Çin'in hakimiyetine geçmesi ve batıda On Ok budunu denetimini altına alan Türgişler'in gün geçtikçe güçlenmesi sebebiyle II. Göktürk Kağanlığı çöküşe sürüklendi 734 yılında Kitanlara karşı bir zafer daha kazanan Bilge Kağan, aynı yıl öldü. Onun ölümü ile devlette yeniden dağılma belirtileri görülmeye başladı. Bilge Kağan'ın ölümü üzerine yerine geçen Tengri Kağan çocuk yaştaydı. Onun kağanlığına karşı gelen Ozmış da ülkeyi toparlayacak güçte değildi. Uygurlar 745'te Ötüken'e girerek Göktürk Kağanlığına son verdiler.





Kaynak

Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Doğubatı Yayınları, 2011 Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2014, 161 vd Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 165-166.Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 166-167. Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 167-174 Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Doğubatı Yayınları, 2011 s.242-289







Uygur Kağanlığı

Uygur Devleti 745-840 arası 8.ve 9. yüzyılların ortalarında yaklaşık bir yüzyıl var olan bir Türk imparatorluğuydu. Çinliler tarafından Jiu Xing (Dokuz Kabile) , dokuz Oğuz veya Dokuz Tuğluk olarak adlandırılan bir toplumdu fiilen Orhon Uygur devleti olarakta anılır.Bu toplumdan ilk kez Töles boylarının 603 yılından sonra Göktürklere karşı isyanı münasebetiyle bahsedilir.Etimolojik bakımdan Çin kaynaklarında Huei-ho, Wei-ho, Huei-hu, Wei-qu-er ve benzeri biçiminde görülen Uygur adının anlamı 974'te yazılan Chiu Wu-tai-shih'de şahin süratiyle dolaşan ve hücum eden şeklinde açıklanmaktadır.Fakat bunun bir yakıştırma olduğunuda belirtmek gerekir.Anlam bakımından tam olarak bilinmmesede Uy= uymak+Gur=Salgurlardan gelenler anlamındadır. Uygurlar, 627-646 yılları arasında bağımsızlığını koruyan Tarduşlar siyasî birliğinin içinde yer aldılar ve 648’de Çin’e bağlandılar. 682’de II. Göktürk Devleti kurulunca Dokuz Oğuzlarla birlikte Gök Türklere tâbi oldular.Dokuz Oğuzlara Uygurlarda katılıp On Uygur adıyla anılmaya başladılar. 740 yılından sonra II. Göktürk Devleti iç isyanlara sürüklenince Uygurlar, Basmıllar ve Karluklarla beraber ittifak haline girip onlara karşı ayaklandılar ve mağlûp ettikleri Göktürklerin yerine Basmıl Kağanlığı’nı kurdular. Basmıl Kağanlığı fazla hüküm süremeden, Uygurlar 744’te Basmılları bozguna uğratıp Ötüken Uygur Kağanlığı’nı kurdular.ardından Orhon-Selenge merkez olmak üzere Moğolistan coğrafyasını denetimi altına aldılar. Bu esnada Uygurlar dokuz kabileden oluşuyordu. Moyen-çor zamanında Uygurlar adeta bir deyişle güçlerinin nirvanasına ulaşmışlardı.Uygur devleti Kutluk devletinin kuruluşunda mühim görevler gördükleri gibi zayıflayıp yıkılmasında da çok etkili olmuşlardır. 758 de Bögü Kağan tahta geçti tibet dini olan Maniheizm’i 764’te kabul etti. Alp Ulug Bilge Kağan zamanında Karlukların isyanı bastırıldı, Tibetliler Doğu Türkistan’dan uzaklaştırıldı ve Kırgızlar tamamiyle kağanlığa bağlandı. Alp Ulug, Turfan’a ve Doğu Türkistan şehirlerine büyük önem verirdi. ve bunu takiben 821’de Alp Küçlüg Bilge, Kağan oldu. Bu yıl aslında entrikaları ve işlenen suikastler neticesinde Uygur tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Özellikle kağanın evlendiği Çinli prensesin içeriden olan karşı faaliyetleri sebebiyle devlet içinde huzur sağlanamadı. 824’te kağanın ölümü üzerine yerine kardeşi Ho-sa (Hazar Tegin) ve onun yerine 832’de Hu Tegin tahta geçti. 839’da bazı devlet adamları tahtı gasbetmek istediler. Bunu fark eden Hu Tegin onları öldüttürdü Bu sırada seferde olan Kürebir buna çok öfkelenerek isyana teşebbüs etti ve Hu Te gin öldürüldü; yerine Ho-sa Tegin Kağan ilân edildi. Hu Tegin’in ölümüne üzülen ve Kürebir’e kızan Uygur kumandanı Külüg Baga, Kırgızlarla anlaşıp 100.000 süvarinin başında merkeze saldırdı aslında Uygur Devleti 795 ile 805 yılları arasında refah ve huzur seviyesine çıkıldıysa da Tibetliler'in Doğu Türkistan'a sızmaları ve Kırgızlar'ın kuzeyden baskıları devletin sonunu getirdi. Maniheizm'nin gittikçe yaygınlaştığı anlaşılan ve toplum yapısı iyice değişen Uygurlar'ın hemen yanında bulunan, göçebe savaşçı özelliklerinden hiçbir özellik kaybetmemiş olan Kırgız toplumu 840 yılında Ordu-balıg'ı basarak son Uygur kağanı Ho-sa'yı öldürdülrerek ahaliyi kılıçtan geçirdiler. Ötüken'de devletleri yıkılan Uygurlar, yurtlarını terk ederek Karluk ülkesine yani Çungarya'ya kaçtılar Kan-çou'ya ve yoğun bir şekilde İç Asya/Tarım havzası'na göç ettiler.



Kaynak

"Benson 1998, p. 16–19. Taşağıl, Ahmet (2018). Bozkırın Kağanlıkları: Hunlar, Tabgaçlar, Göktürkler, Uygurlar. İstanbul: Kronik Kitap. s. 203. Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 197-218. Turgun, Uygurlar, 121-134. Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, 136-192. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat Yayınları, İstanbul, Eylül 2014, s.125-132









Sonuç

Genel olarak Türk adı ve İslamiyet öncesi Türk tarihini ele aldığımız ve metin olarak hacmini sınırlı tuttuğumuz mevcut çalışmayı her şeyin ötesinde düşünürsek Türk tarihine bütünsel bir yapı biçiminde bakmak amacıyla yazılmıştır. Bu bağlamlar sonucuna bakmış bulunursak Türk tarihi bir bütündür ve farklı zaman ile sahalarda aynı bütünlüğün birer parçası olarak daima örgütlenme dinamiği göstermiştir. Geniş bakımdan ele alırsak kadim Türk tarihi sınırlı kaynak bakımından çok merak edilmiştir Türk tarihi çalışılıp titizlikle incelenen konulardan biri olmuştur.Dünya toplumlarının çok önemli bölümleri kendi tarihlerini aydınlatma açısından ister istemez Türk tarihine bakmak zorunda kalmışlardır. Çünkü Türkler tarihin en eski dönemlerinden beri büyük devletler kurmuş tarihe yön vermiş tarihin akışını değiştirmiş köklü milletlerden biridir. Bu düşünceyle Türk adının ortaya çıkışı ve anlamı üzerinde baya bir durulmuştur.Kaynak yapısı az olduğu için titizlikle incelenen konulardan birtanesidir. Kadim Türk tarihine önemli kaynak sunan Çin kaynaklarıda bu konuda önemli noktalara deyinmiştir. Türklerin öz yurtlarında onların tarihini merak eden ilim adamlarınca birçok saha çalışması ve arkeolojik kazılar yapılmıştır. Türkistan’ın en ücra mevkilerinde zor bozkır koşullarında azınlık olarak ortaya çıkmış ve tüm zamanların en köklü halkı olarak yaşamıştır. Türkler, bu noktada İslam dinini kabul edinceye dek birçok devlet kurmuş ve kendi çağlarına hükmeden bir toplum olmuşlardır. Türk devleti ve ordu teşkilatının mahlası olan Büyük Hunlar ve onlardan sonra gelen Türk adını ilk kez bir devlet adı haline getiren Göktürkler adeta sonraki zamanlarda kurulacak olan Türk devlet yapısının modelini oluşturmuşlardır. Anayurtta bozkır kültürü ile kendilerine münhasır bir milli külltür şeklini oluşturan Türkler vakit vakit bölgelerinden türlü yönlere doğru göç etmek durumunda kalmışlardır göç ettikleri bölgelere kimi zaman kendi kültürlerini değiştirmemeye çalışarak gittikleri yerlerde anayurtlarındaki teşkilatlarını kullanıp yine çok güçlü siyasi yapılar oluşturmuşlardır. Türkler gittikleri topraklarıda kendi yurdu haline getirip teşkilatlarınıda ona göre kurmuşlardır. Bu çalışmada temel amaç Türk tarihinin bütünlüğünü incelemektir. Batı tarihçiliğinin kendi normlallerine göre oluşturdukları Türk tarihi algısı zaman zaman tarihi gerçeklerden uzağı temsil etmektedir bunları incelediğimiz metinler ve kaynaklardan göre bilmekteyiz. Tarihsel sürece uygun bağlantılar kurmak ve yaklaşımlarda bulunmak yazdığımız çalışmanın amaçları arasında yer almıştır. Buna göre Türk tarihçiliğinin eski dönemlerden itibaren tarih sahnesinde yer alan Türklerle ilgili olarak bundan sonrada gerek siyasi gerek kültürel gerekse de toplumsal çalışmalar yapması ve bu yönde araştırmalara tutunması bu çalışmaları Türk tarihinin bütünsel yapısıyla bağdaştırması da çok önemli olacaktır. Türk tarihinin tarihsel konumunun ve onun bütünlüğünün algılanmasında bize sistematik yaklaşım sağlayacağı gibi sonraki dönemlerde de irtibatlandırılıp bu konularda bizlere ışık tutacaktır.







Tüm Kaynaklar

Ön Kaynak Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi İslamiyet Öncesi Türk Tarihinin Panoraması H.Hilal Şahin

Sevan Nişanyan,Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözcüğü,İstanbul,2009

İbrahim Kafesoğlu,Türk Milli Kültürü,İstanbul:Ötüken Yayınları,1993,89

Ahmet Taşağıl,Gök Türkler,Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları,1996,1.

Hüseyin Namık Orkun,Eski Türk Yazıtları,Ankara:Türk Dil Kurumu Yayınları C.3.,1940.180

Muharrem Ergin,Gök Türk Kitabeleri,İstanbul:Milli Eğitim Vakfı Yayınları,1970,136-155

Peter Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş,çev.Sadettin Karatay, Ankara: Karam Yayınları,2002,93.

Golden Türk Halkları Tarihine Giriş,95.Kafesoğlu,

Türk Milli Kültürü,İstanbul:Ötüken Yayınları 2003,42

İskitler". AnaBritannica. AnaBritannica Yayıncılık. ,

1994.Balaban, Ayhan. İskit, Hun ve Göktürklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat.

T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Çağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.

2006. . Bkz: İlhami Durmuş, İskitler, Ankara: Genelkurmay Basımevi, 2008, 3. Durmuş, İskitler,7.Durmuş, İskitler, 13-16

Gazi Akademik Bakış Dergisi İskit İmparatorluğunun Yıkılış Nedenleri İlhami Durmuş

Mori Masao, Yūboku Kiba Minzoku Kokka, Tokyo, 1967, s. 24, 26-27.

Yılmaz Öztuna, Cumhuriyet Dönemi Öncesinde Türkler, İstanbul: Babıali Kültür Yayınları, 2008a:31;

Roux,Türklerin Tarihi, Pasifikten Akdeniz’e 2000 Yıl, çev. Aykut Kazancıgil, İstanbul: Kabalcı Yayınları,2004, 55.s

Salim Koca, “Asya Hun Devleti”, Türkler Ansiklopedisi C-I, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, (2002):

1047-1082. Ahmet Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2014, 51-81

Kafesoğlu 2013:54-55 Ahmet Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, İstanbul:

Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2014, 51-81 Savaş Eğilmez,

Hun-Alan Mücadelesi ve Tarihte Yeni Bir Çağın Başlangıcı”, Sosyal Bilimler Dergisi, c. 2, sy. (2002):

28-29, 191-199; Jean P. Roux, Türklerin Tarihi, 83-116

Heather 2005, ss. 153-154. Türk Devletleri'nin tarihi adlı makle

Osman Nuri Zinnur 3 Ekim 2010 Şerif Baştav, “Avrupa Hunları”, Türkler Ansiklopedisi, Ankara:

Yeni Türkiye Yayınları, 2002, 1356; Ali Ahmetbeyoğlu, Sorularla Eski Türk Tarihi,

İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2014, 157-158. Baştav, “Avrupa Hunları”, 1356

The Public Schools Historical Atlas edited by C. Colbeck, published by Longmans, Green, and Co. 1905.

"Avar İmparatorluğu / Bayan Kağan.M.S. 565 - 835". Avar İmparatorluğu-Yazı:Tekin Gün. Mootol Kültür Sanat.4 Temmuz 2020. 24 Temmuz 2020 Gömeç,

Kök Türk Tarihi, Ankara: Berikan, 2011,

1-2.Lásd: Olajos Teréz: Az avar továbbélés kérdéséről 5 Şubat 2012 tarihinde Wayback Machine sitesi

bkz. Hüseyin Namık Orkun, Avarlar, Peçenekler, Kumanlar, Ankara. (tarihsiz); D.C. Woo, Juan-Juan’lar, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi),Ankara, 1995

Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2014, 161 vd

Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 165-166.

Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 166-167.

Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 167-174

Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Doğubatı Yayınları, 2011 s.242-289

Benson 1998, p. 16–19.

Taşağıl, Ahmet (2018). Bozkırın Kağanlıkları: Hunlar, Tabgaçlar, Göktürkler, Uygurlar. İstanbul:

Kronik Kitap. s. 203.

Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, 197-218.

Turgun, Uygurlar, 121-134.

Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, 136-192.

İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat Yayınları, İstanbul, Eylül 2014, s.125-132

Ahmet Beyoğlu A., Sorularla Eski Türk Tarihi, İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2014.

Bartold, V.V., Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Ankara: Türk Tarih Kurumu

Yayınları, 2006.

Baştav, Ş., “Avrupa Hunları”, Türkler Ansiklopedisi, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları,

(2002): 1356.

Bayatlı Mahmut Oğlu Hasan, Cam-ı Cem- Ayin, Sadeleştiren: Fahrettin Kırzıoğlu,

Osmanlı Tarihçileri İçinde, İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1949.

Çataloluk, O., Türk’ün Genetik Tarihi, İstanbul: Togan Yayınları, 2012.

Durmuş, İ., İskitler, Ankara: Genelkurmay Basımevi, 2008.

Eğilmez, S., “Hun-Alan Mücadelesi ve Tarihte Yeni Bir Çağın Başlangıcı”, Sosyal Bilimler

Dergisi, C-2, sy. 28-29, (2002): 191-199.

Erdemir, H.P., 6.Yüzyıl Bizans Kaynaklarına Göre Göktürk-Bizans İlişkileri, İstanbul:

Arkeoloji ve Sanat, 2003.

Ergin, M., Göktürk Kitabeleri, İstanbul: Milli Eğitim Vakfı, 1970.

Grousset, R., Bozkır İmparatorluğu, İstanbul: Ötüken, 1980.

Golden, P., Türk Halkları Tarihine Giriş, çev. Sadettin Karatay, Ankara: Karam, 2002.

Gömeç, S.Y., Kök Türk Tarihi, Ankara: Berikan, 2011.

Kafesoğlu, İ., Türk Millî Kültürü, İstanbul: Ötüken, 2003.

Türk Millî Kültürü, İstanbul: Ötüken, 1993.

Koca, S., “Asya Hun Devleti”, Türkler Ansiklopedisi C-I, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları

(2002): 1047-1082.

Ligeti, L. Bilinmeyen İç Asya, çev. Sadettin Karatay, Ankara: Türk Tarih Kurumu

Yayınları, 1986.

Orkun, H.N, Eski Türk Yazıtları, Ankara: Türk Dil Kurumu,1940

Türk Sözünün Aslı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2011,

Orkun, H.N., Avarlar, Peçenekler, Kumanlar, Ankara (tarihsiz).

Öztuna, Y. Cumhuriyet Dönemi Öncesinde Türkler, İstanbul: Babıali Kültür Yayınları,

2008.

Ögel, B., Türk Kültür Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1984.

532

Rasonyı, L., Tarihte Türklük, Ankara. Türk Tarih Kurumu Yayınları,1971.

Roux, J. P., Orta Asya Tarih ve Uygarlık, çev: Arslan, Lale, İstanbul: Kabalcı

Yayınevi, 2001.

Türklerin Tarihi, Pasifikten Akdeniz’e 2000 yıl, çev: Aykut Kazancıgil

İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2004.

Rusça Türkçe Sözlük, İstanbul: Multilingual Yayınları, 2006.

Taşağıl, A., Gök Türkler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1995.

Kök Tengri’nin Çocukları, İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayınları, 2014.

Togan, Z.,V., Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul: Enderun, 1981.

Turgun, A , Uygurlar, çev: Ahsen Batur, İstanbul: Selenge, 2013.

Eberhard, W. Çin’in Şimal Komşuları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları,1996.

Woo, D.C., Juan-Juanlar, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,

(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 1995.

ZEKİYEV, Z. M., Türklerin ve Tatarların Kökeni, İstanbul: Selenge, 2007





























İZLE BUTONUNA TIKLA ABONE OL ! Yazılarınızı E-posta Adresimize Gönderebilirsiniz.