Translate

9 Aralık 2020 Çarşamba

Bahtiyar Vahapzâde’nin ‘Ana Dili ’ Şiiri Üzerine İnceleme


Aynur BİLGİN

  Bahtiyar Vahabzâde'nin II. Dünya savaşından sonraki ilk on yıl ve onu takip eden senelerde Azerbaycan Türk toplumunun bir tercümanı haline geldiği görülür. Vahabzâde sadece idari sistemdeki çarpıklıkları, tarım ve sanayi alanındaki aksaklıkları değil; aynı zamanda milli, manevi konuları, insani meseleleri ele alma hususunda da oldukça başarılı eserler vermiştir. Vahabzâde'nin bir ömür boyu vermiş olduğu mücadelede, azatlıkla eşdeğer tuttuğu ana dil büyük önem arz etmektedir. Yazmış olduğu makalelerde ve şiirlerde bu husustaki hassasiyetini görmek mümkündür. Ona göre ana dilini bilmeyen bir insanın o millete ait olduğunu iddia etmeye hakkı yoktur. Dilini bilmeyen milli düşünce ve vatanperverlik bakımından onursuz olur. Onlar için vatan mefhumu şahsi ev, millet düşüncesi de yakın akraba anlamına gelmektedir. Ana dilim bilmeyen bireyler milletin ruhuna, maneviyatına ve tarih şuuruna bigânedir ve o milletin evladı değildir.

 

1.  ‘‘Ana Dili’’ Şiirinin Muhtevası



Dil açanda ilk defa ‘ana’ söylerik biz

 ‘Ana dili’adlanır bizim ilk dersliyimiz.

İlk mahnımız laylanı anamız öz südüyle 

İçirir ruhumuza bu dilde gile-gile


Vahapzâde şiirine neden ana dili dediğini daha ilk cümlelerinde açıklamaktadır. Doğan çocuk annesinden ilk kelimelerini öğrenmektedir. İlk mahnımız derken çocukların annelerinden dinledikleri ninni, masal gibi türlerin çocukların ruhlarını beslediğini vurgulamaktadır. Şairin fikir ve düşünce hayatına paralel bir şekilde bütün bu özelliklerin ruhu besleyen maddeler olduğunu anlayışını savunduğu söylenebilir.


Bu dil bizim ruhumuz

eşgimiz,canımızdır 

Bu dil –birbirimizle ehd-i peymanımızdır.

 Bu dil –tanıtmış bize bu dünyada her şeyi

 Bu dil –ecdadımızın bize goyup getdiyi

En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek Goruyup, nesillere biz de hediyye verek


Vahabzâde şiirinin bu bölümünde dilin ruhumuz, canımız kadar kıymetli olduğunu vurgulamaktadır. Dilin birbirimize verdiğimiz bir yemin bir söz olduğu düşüncesindedir. Atalarımızın bu mirası bize bıraktığını dilimizi yabancı unsurlardan koruyup gelecek nesillere bu emanetin teslim edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Dilin Yozlaştırılması, yabancılaştırılması milletin değerlerinin yitirilmesi demektir.


    Bizim uca dağların sonsuz ezemetinden, 
 Yatağına sığmayan çayların hiddetinden, 
 Bu torpağdan, bu yerde
 Elin bağrından gopan yanığlı neğmelerden,
 Güllerin renglerinden, çiçeklerin iyinden,
 Mil düzünün, Muğan’ın sonsuz genişliyinden,
  Ağ saçlı babaların aglından, kâmalından, 
  Düşmen üstüne cuman o gıratın nalından,
  Gopan sesden yarandın.

Sen halgımın aldığı ilk nefesden yarandın.

Azeri Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında az da olsa ayrımlar vardır. Vahabzâde dilin oluşumunda bu gerçeği dile getirmiştir. Dil akıcıdır. Yinelemeler şiire ahenk kazandırmıştır. Altı dize boyunca süren dil-coğrafya ilişkisi tasvirinden sonra tek dize ile dil-dünya görüşü ilişkisine yer verilmiş. Dili yaratanların değer yargıları, kişilikleri, zevkleri dile yansır. Söz gelişi Türkçeye bakılarak Türk milletinin gerçekçiliği, kadın-erkek ayrımcılığı yapmadığı, verdiği sözde durduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Sonraki iki dizede ise dil-tarih ilişkisi vurgulanmıştır.

Ana dilim, sendedir halgın aglı, hikmeti,

 Ereb oğlu Mecnun’un derdi sende dil açmış.   

   Üreklere yol açan Füzuli’nin sen’eti,

         Ey dilim,gudretinle dünyalara yol açmış.

  Sende menim halgımın gahramalığla dolu   Tarihi verağlanır.


Şiirin dördüncü bölümünde şair, halkın aklının ve hikmetinin ana dile yansıdığını belirtmiştir.Leyla vü Mecnun mesnevisinden ve Fuzuli’den bahsetmesinin sebebi şiirin 16. yy. Azeri Türkçesiyle yazılmış olması olabilir. Bunun dışında Fuzuli’nin dönemin en başarılı mesnevisini yazması ayrıca Leyla vü Mecnun’un başka milletlerin dilci ve edebiyatçılarının beğenisini kazanmış, kendi dillerine çevirilmiş olmasıdır. Dünyalara yol açmış ifadesi bu durumu vurgulamaktadır. Son iki dizesinde halkımızın kahramanlıklarını belirterek tarih ve dil ilişkisini en güzel şekliyle ortaya koymaktadır.


Sende neçe min illik menim medeniyyetim

  Şan-şöhretim şahlanır. 

               Menim adım,sanımsan!   

               Namusum, vicdanımsan!

               Milletlere, halglara halgımızın ardından 

               Mehebbet destanları  yaradıldı bu dilde.

               

Şair uygarlığımızın bilgi birikimimizin dille günümüze taşındığını, saklandığını söyledikten sonra dilin milli kimliği yarattığı, milleti tanıttığı ve değerli kıldığı gerçeğini belirtiyor. Dili bir namus, bir vicdan olarak niteliyor. Son dizelerde ise Türkçenin yarattığı sevgi temelinden yükselen sanat eserleri ve dünyaya örnek olacak nitelikteki destanların varlığından söz ediliyor.

 Bu dil – tanıtmış bize bu dünyada her şeyi 

 Bu dil – ecdadımızın bize goyup getdiyi 

  En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek     Goruyub, nesillere biz de hediyye verek.

Şiir aynı dizelerin tekrarıyla son bulmaktadır. Muhteva bakımından şiire bakıldığında şiirin “ana dil ve ana dili koruma” duygusu etrafında şekillendiği görülmektedir.


KARAMAN, Erdal,“Bahtiyar Vahabzade’nin Ana Dilinde Verdiği Mücadele”, Jurnal of Qafqaz University, Azerbaycan 2001, s.6, S.8.

VAHAZADE, Bahtiyar , “Vatan Millet Anadili” , Atatürk Kültür Merkezi Yayınlar, Ankara 2000

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZLE BUTONUNA TIKLA ABONE OL ! Yazılarınızı E-posta Adresimize Gönderebilirsiniz.