Translate

23 Temmuz 2021 Cuma

Tahkikat Komisyonunun Amacı, Faaliyetleri ve Sonuçları




                                                 Nagihan BİLGİN

 Özet; Türkiye’nin siyasi tarihi temel alındığında Demokrat Parti dönemi oldukça önem arz etmektedir. 1950 ve 1960 yıllarına tekabül eden bu zaman diliminde Türkiye birçok siyasi çekişmeye şahit olmuştur. Halkın üzerinde uygulanan siyasi ve sosyal baskılar, fikirsel kutuplaşmayı da beraberinde getirmiştir. İç ve dış politikada yaşanan karışıklıklar Demokrat Parti’nin basına karşı tutumunu değiştirmiştir. Bütün kurumları adeta kendi bünyesinde toplayan iktidar daha otoriter ve baskıcı bir uygulama ile basını kontrol altına almaya çalışmıştır. Demokrat Parti tarafından çıkarılan yasa ve uygulamalarla birlikte birçok gazete kapatılmış, birçok gazeteci yargılanmış ve hapse atılmıştır Demokrasi vaadiyle iktidara sahip olan DP tam tersi politikayla tez zaman da öfkeyi üzerinde toplamıştır. DP hükümeti, Tahkikat komisyonu ile öfkenin artık fiili bir biçime dönüşmesine şahit olacaktır. Siyasi baskılar neticesinde toplumsal kutuplaşmaların getirdiği olaylar silsilesi neticesinde 27 Mayıs 1960’da ordu yönetime el koymuştur. Bu çalışmada Tahkikat komisyonuna giden süreç ve sonrası analiz edilecektir. 

Anahtar Kelimeler; Tahkikat Komisyonu, DP, CHP, Muhalefet 

    2.Dünya savaşına tekabül eden zaman diliminde ülke siyasi ve sosyal bakımdan yıpranmış konumdaydı. Dünyada faşizm gibi farklı sosyalist ideolojiler güçlenmiş, yönetimde söz sahibi olmaya başlamıştı. Türkiye iki defa çok partili döneme geçiş hazırlıkları yapmıştır. Bu denemelerde bir başarı elde edemeyen Türkiye, ancak 1930’dan sonra gücü elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Partisi ile özdeşleşmeye başlamıştı. 1945 yılına gelindiğinde İsmet İnönü Mecliste ; “Demokrasinin her millet için müşterek prensipleri olduğu gibi, her milletin karakterine ve kültürüne göre birçok özellikleri vardır. Türk milleti kendi bünyesine ve karakterine göre demokrasinin kendi için özelliklerini bulmaya mecburdur” demiştir. 1 Kasım 1945 tarihli bu konuşma kuruluş hazırlıkları içerisinde olan etmekte olan yeni partinin tanıtımı niteliği taşımaktadır. 

Mecliste ön tanıtımı yapılan Demokrat Parti, 7 Ocak 1946 tarihinde Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü tarafından kurulmuştur. Demokratik Parti’nin meclise girmesiyle birlikte uzun zamandır beklenilen karşılıklı muhalefet anlayışı sisteme oturtulmaya başlamıştır. Bu parti Politika tarihinde önemli bir perdenin açılmasına neden olmuştur. Demokratik Parti 7 Ocak 1947 tarihinde ilk kurultayını gerçekleştirmiştir. Toplantıda siyasi sosyal amaçlarını dile getiren parti, fikirlerinin de altını sık sık çizmiştir. Özgürlük gibi sosyal konuları temel alan Hürriyet Misakı kabul edildi. İktidar tarafından sert tutumlara maruz kalan DP, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Demokrat Parti Genel Başkanı Celâl Bayar arasında bir dizi görüşmeler yapıldı. Görüşmelerin neticesinde 12 Temmuz 1947'de 12 Temmuz Beyannamesi'ni yayınladı. Beyannamede İnönü, siyasal partilerin Türk demokrasisinin vazgeçilmez unsurları olduğunu vurguladı. Başbakan Recep Peker ayrıldı ve yerine Hasan Saka getirildi.

Yapılan görüşmeler ve Beyannameler partiler arasındaki hoşnutsuzluğa çözüm getirmemişti. İnönü beyannameyi sadece hususi düşüncelerini temel alarak sunmamıştı. Muhalefet partilerinde çıkarlarını gözetecek mahiyetteydi. Ortak bir payda etrafında toplanmak temel amaç niteliği taşımaktaydı. Fakat bütün bunlara rağmen bu durum “muvazaa” söylentilerinin önüne geçememiştir. Bu çalkantılı durum bir zaman sonra Millet Partisi adıysa bir muhalefet partisini ortaya çıkaracaktır. Millî Şeflikten Cumhurbaşkanlığına geçmek” olarak da değerlendirilen bu beyanname, CHP içinde tek parti idaresini savunan birkaç kişi olmak üzere Demokrat Parti’nin içinde bulunan bir kesim hariç mutlulukla karşılanmıştır. Genel seçimlerden sonra siyaset bir hayli gergin konumdaydı. Bir nebze de olsa bu bildiriyle düşürülmüş idi. Siyasi havayı yumuşatmasının yanında diğer önemli özelliği ordudan meydana gelebilecek sorunların önüne önceden geçmek idi. İktidar ve muhalefet çekişmeleri sürerken orduda bir hayli hareketlenme var idi. Subaylar tarafından kurulan, farklı düşünceler etrafında toplanan grupların sayısı gün geçtikçe artmakta idi..20 Temmuz 1949’a gelindiğinde Demokrat Parti İkinci Büyük Kongresini sunmuştu. Gerçekleştirilen bu kongrede CHP temel konuyu oluşturmaktaydı. Tartışma konusunu oluşturan temel taşlardan bir tanesi CHP’nin antidemokratik uygulamaları devam ederse nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusu tartışılmıştır. Sonuç itibariyle “Milli Ant” ya da diğer bir ifadeyle ”Milli Husumet Andı” kabul edilecek. Dürüst seçim yapılması sağlanmazsa vatandaşa, karşı harekete geçme hakkı doğacaktır. DP’nin bu “Misak”ı gündeme getirmesinin en önemli sebebi de antidemokratik olarak niteledikleri 1946 seçimlerinin bir daha aynı surette tekrar etmemesiydi aynı zamanda iktidarın sürekli DP’yi ortadan kaldırma çareleri aradıklarını ve ordunun ellerinde olduğunu ifade ederek darbe ile tehdit iddialarıdır. 

Gazeteler bu zaman diliminde Menderes’i adeta lider konumunda görmekteydiler. Onu kapsayan bütün haberler büyük başlıklar halinde veyahut birinci sayfa ilanları arasında yer almaktaydı. DP ilk yıllarında basınla oldukça iyi ilişkiler yürütmüştür. Bu iyi ilişkilerin temel politikası CHP’nin baskıcı yönetim zihniyetinden kaynaklanmaktaydı. DP iktidarında böyle bir tutum sergilemediği için daha sonraları basın DP’nin karşısında yer alacaktır.1946-1950 döneminde Türkiye'de birikmiş bir toplumsal-siyasal muhalefetin varlığı, demokrasiye geçiş sürecinin sancıları, muhalif basının çıkışları DP tarafından iyi bir biçimde değerlendirilmiştir. DP iktidarı süresince basına yönelik liberal eğilimin somut göstergesi 5680 Sayılı Basın Kanunu ile 5953 Sayılı basın çalışanlarına yönelik kanun olmuştur. 

    1946 yıllarında Demokrat Parti hızla gelişmeye devam etmiştir. Artık vatandaşlar habersiz bir biçimde farklı noktalarda DP şubeleri açıyor ve onun ideolojilerini benimsiyordu. Halkın bu denli DP partisine sahip çıkmasındaki temel husus hükümete muhalif bir konumda olmasıydı. Hızlı bir biçimde yayılan ve taraftar toplayan DP, CHP’nin dikkatini partiye yoğunlaştırmasına sebep olmuştur. Bu dönemde tek dereceli seçim sistemi meclisten geçmiş, üniversitelere yönetimsel ve akademik özerlik sağlayan Üniversite Kanunu kabul edilmiş, Basın Kanunu’nun hükümete gazete kapatabilme yetkisi sağlayan 50. Maddesi kaldırılmış, basın suçları affedilmiş, Toprak Mahsulleri Vergisi kaldırılmış, İşçilerin sigortaları yasalaşmış, Çalışma Bakanlığı kurulmuştur. Reformlar karşısında Adnan Menderes bunların yetersiz olduğunu ihtiyacı karşılamayacak olduğunu ifade etmişti.1947 yılında yapılacağı açıklanan seçimler 1946’ya alınmıştır. 7 Ocak 1947’de Demokrat Parti’nin I. Kurultayı gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen bu kurultayın gayesi, DP’yi iktidara gelmesi için bulunacak çareler üzerine olmuştur. Farklı birçok insanın katılımıyla gerçekleşen bu gerçekleşen toplantıda en çok ilgi toplayan konuşmalar hükümet aleyhinde olanlar idi. Haziran 1949’da DP’nin II. Kongresi gerçekleşmiştir. Gerçekleşen kongrede herhangi bir karşıt görüşle karşılaşmayan Bayar, 12 Temmuz Beyannamesi ve iktidarla ilişkiler noktasında yapılan eleştirilere ise o dönemde önlerine çıkan iki yoldan birini tercih etmek zorunda olduklarını belirtmiştir. İsyan ve ihtilali değil, sabır ve istikrarı tercih ettiğini belirtmiştir. Kurultayda tartışılan en önemli konulardan biri seçimin sistemi ve güvenli bir biçimde gerçekleştirilmesi meselesi olmuştur. Üyeler, seçimlerin yargı denetiminde gerçekleştirilmesi ve sonuçlarının takip edilmesi konusunda kesin fikirliydiler. Oy hakkına müdahaleyi kabul etmeyen kurultay, seçim güvenliğini namus meselesi olarak addetmiştir. 4 Mayıs 1950 günü yapılan seçimler Türkiye'de 27 yıllık tek parti devrini sona erdirdi. 1923'ten beridir tek başına ülkeyi idare eden Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı halkoyu ile Demokrat Parti'ye devredecekti. 

    Egemen bir güç olarak mecliste yer alan Demokrat Parti’nin bazı korkuları da vardı. Yasal olarak iktidarı eline alan parti, fiilen ele alıp alamayacağı konusunda büyük endişe içerisindeydi. Her ne kadar geniş ilgi toplasa da 27 yıllık CHP iktidarının şekillendirdiği birçok kurum ve kuruluşa yabancı olmanın verdiği kaygıyı taşıyordu. Bazı kurumlar zaman zaman halka karşı kullanılmış idi. Bu kurumların yeni iktidara nasıl tepki vereceği meçhul idi. CHP, bu sonucu doğuran demokrasi denemesine girişirken böyle bir yenilgi ihtimalini hesaba katmamıştı. Elindeki gücü kullanıp tekrar iktidarı ele geçirebilirdi. Yeni Hükümette; Adnan Menderes Başbakan, Prof. Dr. Muhlis Ete İşletmeler Bakanı, Hasan Polatkan Çalışma Bakanı, Tevfik İleri Ulaştırma Bakanı, Rükneddin Nasuhoğlu İçişleri Bakanı, Fuad Köprülü Dışişleri Bakanı, Halil Özyörük Adalet Bakanı, Refik Şevket İnce Milli Savunma Bakanı, Halil Ayan Maliye Bakanı, Avni Başman Milli Eğitim Bakanı, Fahri Belen Bayındırlık Bakanı, Zühtü Velibeşe Ekonomi ve Ticaret Bakanı, Prof. Dr. Nihat Reşat Belger Sağlık Bakanı, Nuri Özsan Gümrük ve Tekel Bakanı, Prof. Dr. Nihat Eğriboz Tarım Bakanı olarak görevlendirilmişlerdi. Görülen lüzum üzerine 5 Haziran 1950 tarihinde Samet Ağaoğlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak ve 11 Temmuz 1950 tarihinde de Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu Devlet Bakanı olarak hükümete katıldılar. I. Menderes Hükümeti’nin 29 Mayıs 1950 tarihinde TBMM’de okunan Hükümet Programı’nın ilk bölümü tamamen CHP iktidarının son yıllardaki faaliyetlerinin eleştirisine ayrılmıştır. Gerçekleşen seçimler neticesinde devlet ekonomik olarak bir nebze de olsa ferahlamıştı. CHP 1950-1954 yılları arasında özellikle ekonomik anlamda DP’nin faaliyetlerini eleştiriyordu fakat ortaya çözüm olarak kabul edilebilecek bir öneri sunamadı. 

Yeni bir oluşum olan bur parti diğer muhalefet partisine nazaran din alanında çok daha esnek davranması ve dini talepleri çok fonksiyonlu bir biçimde karşılaması CHP hükümetine nazaran daha farklı konumdaydı. Birçok kesimden ilgi görmesinin temel nedenleri arasında gösterilebilir. Bu çalışmalar doğrultusunda ilk olarak meydana getirilen olay, 1933 yılında ve 1941 yılında ezan üzerindeki yasağın kaldırılması yönünde olmuştur. Ezan yasağının kaldırılmasının ardından 7 Temmuz 1950 tarihinde yürürlüğe konan devlet radyosunda dini programların yayımı izledi. Dini çalışmalar okullara kadar girmişti. Bu bağlamda pek çok faaliyet yapılmıştır. Dini bu kadar muhafaza ederken din kisvesi altında gerçekleştirilecek hiçbir olaya müsamaha gösterilmedi. Tîcanî hareketi’’nin faaliyetleri ve mensuplarının Atatürk heykellerini kırmaya yönelik eylemleri üzerine tedbirler alındı. Tarikat üyeleri tutuklandı. Atatürk aleyhtarı faaliyetlere tepki olarak Atatürk’ün hâtırasını kanun yoluyla korumayı amaçlayan Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu çıkarıldı.

    1953 yılının sonunda Demokrat Parti “CHP’nin Haksız İktisaplarının Hazineye Devri” ni öngören bir yasa çıkartıp uygulamaya koymuştur. Daha önceki tarihler temel alındığında en çok üzerinde tartışmalar yaşanan konu radyonun hükümet tekeline kullanılması olmuştu. İlerleyen zaman diliminde devlet radyosu Demokrat Parti himayesine girmiştir. Yasalarda mevcut olan demokrasiye karşı yaptırımları ve söylevleri ortadan kaldırmayı vaat eden hükümet bu konuda özellikle basına karşı hoşgörülü davranmayı başaramamış, eleştirilere tahammül gösterememiştir. Ceza kanununda değişiklikler yaparak basını adeta kıskaç altına almıştı.1953 ceza kanunu değişikliği ile bakanların basında küçük düşürülmesine karşı yaptırımlar uygulanmıştır. İktidara gelirken vaat ettiği düzenin tersi yaptırımlar gerçekleştiren DP hükümeti, üniversiteler üzerinde hâkimiyet kurmak ve ağır yaptırımlı cezalar silsileleri özgür Türkiye idealinden giderek uzaklaştığını ortaya koymaktadır. Amaçlarının dışında hareket etmeye başlayan hükümeti giderek çevresinde bulunan aydın kesimin tepkisini toplamıştı. 1954 seçimlerinin ardından DP’nin iktidardaki tavrı giderek sertleşirken arka arkaya birçok baskıcı uygulama birbirini takip etti. Zaman geçtikçe sosyal yaşamda kısıtlamaları artan hükümet birçok hakka siyasi kısıtlama getirmiştir. Bunlar arasında yargıçların ve profesörlerin erken emekliye ayrılması hükümleri ve daha niceleri mevcut kesimin huzursuzluğuna yol açmıştır. En ağır tedbirler ise bu uygulamaları eleştiren basına yönelik alındı. 1954 yılının sonlarına doğru dönemin ünlü gazetecilerinden Hüseyin Cahit Yalçın, Bedii Faik, Cemal Sağlam, Fuat Arna gibi isimler tutuklanırken Nihat Erim ise para cezasına çarptırıldı. Parti de içten içe fikir ayrılıkları ve siyasi bölünmeler baş göstermişti. “İspat hakkı” meselesi gündemdeydi. “19”lar olarak bilinen bu muhalifler Aralık 1955’te Hürriyet Partisi’ni kurdular.

Gazetecilerin tutuklanmasının ardından oklarını basın üzerinden kaldırmayan DP siyasal ve ekonomik başarısızlıklarının anılmasını istemiyordu. Yukarıda değindiğim gibi başlarda özgürlükçü bir tavır takınan DP hükümeti ve peşinden çıkardığı basın kanunun bütün özgürlükçü taraflarını törpülemiş diğer olaylara ise yayın yasağı getirmiştir. Basına konu ve kişi sınırlaması getiren hükümet uzun süre ellerini basından çekmemiştir. Bu dönem boyunca basın üzerindeki denetim ve baskının önemli araçlarından biri de cevap ve düzeltme hakkı olmuştur. DP, cevap ve düzeltme hakkının kullanımını zaman içinde genişletmiş ve keyfileştirmiş, böylece diğer denetim mekanizmalarının yanı sıra önemli bir araç olarak muhalif basın üzerinde kullanmıştır.

    Türkiye’nin siyasi hayatı bakımından oldukça önemli bir yere sahip olan 6-7 Eylül Olayları olarak geçen hadiseler hem iktidar partisi DP içindeki siyasal dengeler bakımından hem de Türkiye açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Kesin hükümlere varılamayan bu olayda Celal Bayar ve Adnan Menderes kendilerinin bu gelişen hadisede hakkında en ufak bir malumatlarının olmadığını belirtmiştir. Menderes’in, 1950-1954 dönemindeki iktidarını intikal devri olarak nitelendirmesinin neticesinde DP’nin sivil bir diktaya dönüştüğü yönündeki değerlendirmeler giderek artmıştır. Bu olaylar basında da geniş yankılar uyandırmıştır örnek olarak; 31 Temmuz 1954 tarihli Akis Dergisi CHP’li vekil İlhami Sancar’ın “Menderes demokrasisini yalnız başına bırakalım.” sözlerine yer verirken, ilerleyen süreç için de sine-i millet seçeneğini önermiştir. Kısıtlamalar ve baskılar gittikçe hükümeti yalnızlaştırmaya başlamıştır. İspat hakkı tartışmaları hız kesmeden devam ederken Menderes Hükümeti’nin kendi vekillerince düşürülmesiyle biten 1955’in sonbaharı, DP açısından son derece önem arz etmekteydi. DP’nin bu kadar set icraatlar sayesinde hâkimiyet kurmayı amaçlamasında ki temel nedenler arasında CHP’nin de gün geçtikçe sert bir biçimde propaganda yapması olmuştur. İktidarının ilk günlerinden itibaren darbe söylemleri ile karşı karşıya gelen DP, bu hususta iktidarını sağlamlaştırmayı temel vazife olarak görmüş olmalı. Adnan Menderes baskı konusunda sıkça uyarılarda bulunmasına rağmen pek bir netice elde edilememişti. Uyardığı en önemli husus halk içinde bölünmelerin yaşanacağına ve arkasının zor kesileceği kargaşaların peşinden geleceği hususu olmuştu. Fakat DP aynı payda da buluşmuyordu. 1948’de DP’nin iktidara karşı yürütmüş olduğu muhalefetin sertliği yetersiz olarak görülmektedir. İçinde bulunduğu tedirginlik bir süre sonra uyguladığı kararlara ve partiye de yanmıştı. 2 önemli yansıması Vatan Cephesi ve Tahkikat Komisyonu olmuştur. Adnan Menderes’in 1958 yılında yapmış olduğu çağrı kısa sürede amacı dışında gerçekleşmeye başlamıştır. Siyasi olarak başlanılan konuşma ve yaptırımlar bir süre sonra toplumsal cepheleşmeye dönmüştür. Öte yandan, Tahkikat Komisyonu birçok tartışmayı peşinden getirmiştir.

    Komisyon kelimesine bakacak olursak genel anlamıyla, bir işin ya da sorunun incelenmek üzere belirli kişilere yollanması anlamına gelir. Diğer bir deyişle “komisyonlar, her mecliste, o meclisin yeterli üyelerinden belli bir kısmının seçilmesiyle kurulan ve kural olarak raporlar sunmak yoluyla meclis çalışmalarını hazırlayan organizmalardır. Günümüz temel alındığında ise yasa çıkarmak, devletin gelir ve giderlerini gözetmek ve denetim işlevleri vardır. Komisyonlar meydana getirilirken asıl amaç inceleme yapmak ve ön tartışmalara zemin hazırlamaktır. Mevzu bahis olan Tahkikat Komisyonu ise 18 Nisan tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı faaliyetlerinin memleket üzerindeki tesirlerinin saptanması ve kanun dışı olayların asıl suçlusunu bulmak için önerilen Meclis tahkikatının bir sonucu olarak doğmuştur. 1960 tarihli 10484 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanan Meclis Kararında, Tahkikat Komisyonu’nun hangi nedenlerle kurulacağı belirtilmiştir.

Tahkikat Komisyonun geniş yetkilerle donatılması ülke çapında gerginliklere neden olmuştur. Özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde binlerce öğrencinin katıldığı hükümeti eleştiren yürüyüş ve propagandalar gerçekleşti. Olaylar başladıktan bir süre sonra İstanbul Valisi Ethem Yetkiner; Hükümete derhal sıkıyönetim ilan edilmesi teklifinde bulunmuştur.

Mecliste yapılan görüşmeler neticesinde (12 Nisan 1960 ) CHP’nin, kanun dışı yollarla iktidara gelebilmek amacıyla örgütlendiği iddia edilerek, CHP ile ilgili bir meclis tahkikatı açılması kararı alındı. Alınan bu karar o çokluğu ve birliği taşımıyordu. DP grubu kendi içerinde farklı kutuplara ayrılmıştı adeta. Diğer gruba nazaran daha ılımlı grup tahkikat komisyonunun kurulmasını istemiyorken aşırı grup ise komisyonun derhal kurulmasını istemiştir. Hatta aşırılar, özel mahkemelerin kurulmasını ve faaliyete geçmesini talep etmişlerdir. Demokrat parti üyelerinden oluşan Tahkikat Komisyonu ismi verilen oluşumun üyeleri şunlardır: Osman Kavuncu, Bahadır Dülger, Nüzhet Ulusoy, Said Bilgiç, A. Hamdi Sancar, Vacid Asena, Kemal Biberoğlu, Kemal Özer, Hilmi Dura, Ekrem Anıt, Nusret Kirişçioğlu, Turan Bahadır, Selami Dinçer, Hikmet Ölçmen ve Necmeddin Önder. Kurulduğu gün, komisyon çalışmalarına başlamış ve başkanlığa A. Hamdi Sancar seçilmiştir. Bundan dolayı bu komisyon, “Sancar Komisyonu” olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca, aynı gün alınan kararla iki alt komisyon oluşturulmuştur. Nusret Kirişçioğlu başkanlığında kurulan alt komisyon, CHP’nin faaliyetleri ile ilgili bilgi; Bahadır Dülger başkanlığındaki alt komisyon ise basın hakkında bilgi edinmek maksadı ile oluşturulmuştur. Oluşum her tabakada sevinçle  karşılanmamıştı. İlk tepki Kızılay’da gerçekleşti. Demokrat partiye gösterilen sert tutuma nazaran İsmet İnönü’ye karşı sevgi gösterileri hâkimdi. Komisyon, 2 sayılı kararıyla, “Bütün siyasi partilerin ve bunlara bağlı teşekkül ve kolların her türlü kongreleri ve kademelerin bünyeleri içinde ve kademeler arasında tertiplenebilecek müşterek toplantılarla alelumum siyasi mahiyetteki toplantılar ve partilerce yeni kademeler ve teşkilat kurulmasını tahkikatın sonuna kadar durdurmaya” karar verilmiştir. Dikkat çeken bir başka karar da “Her türlü toplantılar tertip etmek ve tertiplenen toplantılara her ne suretle olursa olsun fiilen iştirak etme” yasaklamıştır. Bu zaman diliminde CHP kolundan birçok isim tutuklanmıştır. Toplantı yapıldığı iddiası ile yargılandılar. 20 Nisan’da komisyon aldığı kararla “Görülen lüzum üzerine Belediye ile şehir ve kasabalarda mahalle, muhtar ve ihtiyar heyeti seçimleri ve köylerde muhtar ve ihtiyar meclisleri seçimleri durdurulmuştur”. Komisyon her alana bir fiil etki ettiği gibi bazı sanıklar içinde kararlar almıştır bunların başında 28 Nisan 1960’ta tanık olarak dinlenen Kurtul Altuğ, Cemal Yıldırım’ın Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nun 63.-87. maddeleri uyarınca gözaltına alınmaları gelmektedir. Basın hakkında da karar almaktan geri durmayan komisyon kararla Ankara’da Ulus Gazetesi ile Akis Dergisi; İstanbul’da Dünya Gazetesi ile Kim Dergisi; İzmir’de Demokrat İzmir ve Sabah Postası; 17 sayılı kararla Adana’da Yeni Adana ile Türk Sözü gazetelerinin ve Bursa’da Yeni And; 24 sayılı kararla Eskişehir’de Bizim Sakarya, Dinar’da Dinar Sesi, Antalya’da Antalya ile Mersin’de Son Haber gazetelerinin basımının ertelenmesine karar verdi. Komisyonun aldığı 12 sayılı karar aynen şöyle yer almıştır : “Gayrikanuni ve tahrik edici hareketleri men ve menşeini de tahkik ve tahkikatın selametle cereyanını temin ve gerekse sükun ve asayişi yeniden tesis maksadıyla ittihaz edilen karar ve tebliğler cümlesinden olmak üzere efkarı tehyiç edici neşriyat men edilmiş olduğu halde aynı muzır maksadı istihsal içinde ve dışında hazırlanan bir takım beyanname, el ilanı, broşür, sirküler ve emsali vesikalar ile yurt içinde ve dışında yazılmış veya basılmış haber, makale, resim veya karikatürü ihtiva eden neşriyatın aynen veya tadilen iktibas edilerek basıldığı, çoğaltıldığı ve gizlice basıldığının öğrenilmiş bulunduğundan bahisle basılmış ve sair suretle çoğaltılmış veya teker teker yazılmış bu çeşit ve benzeri evrakın basılması, çoğaltılması, bulundurulması ve başkasına duyurulmak için okunması” Kesinlikle yasaklanmıştır. 29 Nisan'da Forum, 30 Nisan'da Cumhuriyet, 4 Mayıs'ta Yeni Sabah, 8 Mayıs'ta Milliyet gazetesi kapatıldı. 5 Mayıs’taki Kızılay’daki gösteriden sonra siyasi iktidarın yayın organlarından “Zafer” gazetesi, 14 Mayıs’a kadar kapatılmıştır.

İçtüzüğün 177. maddesine göre kurulan Tahkikat Komisyonu bundan başka birçok geniş yetkiyle donatılmıştı. Adli mercilerin kararlarını sorgulama veyahut izin almaksızın  müdahale hakkı ve dinleme hakkı vardı. Her türlü evrak ve bilgiyi talep etme hakkını elinde toplamış olan bu oluşum hakları incelendiğinde korkutucu mahiyettedir. Komisyonun adından anlaşılacağı üzere bu komisyon ön kabulle oluşturulmuş bir topluluktu. Komisyon meydana getirilirken CHP iktidarının yıkıcı ve kanun dışı hareketlerini belirleme kisvesi etrafında gelişmişti. Böylece daha baştan CHP’nin gayrimeşru ve yasadışı faaliyetleri kabullenilmiş, bu faaliyetlerin araştırılması amaçlanmıştır. Başka bir deyişle, Komisyon, CHP’nin “gayrı meşru” faaliyetlerinin bulunup bulunmadığını araştırmak için kurulmamış; var kabul edilen söz konusu “gayrı meşru” faaliyetlerin niteliğini ve içeriğini amaçlamıştır. Komisyonun geniş yankı uyandırmasındaki ana sebep zaten bu nokta üzerinden çıkmıştır. Çünkü bir siyasi oluşumun bir meclis tahkikatına konu olup üzerinde muhakeme yapılıp yapılamayacağı o dönem zarfında insanları epey zorlamıştı. Komisyonun kurulmasına ilişkin TBMM Kararının duyurulduğu 18 Nisan günü, tahkikat komisyonu hemen aynı gün çalışmaya başlamış aynı zaman da başkanlığa Ahmet Hamdi Sancar’ı seçmiştir . Komisyon, daha sonra kendi içinde iki alt komisyon oluşturmuştur. Alt komisyonlardan birinin meydana getirilme amacı CHP iktidarının faaliyetlerini araştırmak üzere vücut bulmuştur. Diğer bir komisyon bölümü ise basını araştırmak üzere Bahadır Dülger başkanlığında meydana gelmiştir.7 Nisan 1960’ta 7468 sayılı yasa TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 28 Nisan 1960 tarihli 10491 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Gazete amaç ve maddeleri şu şekilde yer almıştır: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenlerinin vazife ve salâhiyetleri hakkında Kanun Madde 1 — Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenleri ve naip olarak vazifelendirecekleri Tâli Encümenler; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Askeri Muhakeme Usulü Kanunu, Basın Kanunu ile diğer kanunlarda Cumhuriyet müddeiumumisine, sorgu hâkimine, sulh hâkimine ve askerî adlî amirlere tanınmış olan bilcümle hak ve salâhiyetleri haizdir. Madde 2 — Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenleri: Tahkikatın selâmetle cereyanını temin maksadıyla her türlü neşriyatın yasak edilmesine, b) Neşir yasağına riayet edilmemesi halinde mevkute veya gayri mevkutenin tabı veya tevzunın men'ine, c) Mevkute veya gayri mevkutenin toplatılmasına, mevkutenin neşriyatının tatiline veya matbaanın kapatılmasına, ç) Tahkikat için lüzumlu görülen veya sübut vasıtalarından olan her türlü evrak, vesika veya eşyanın zaptına, d) Siyasi mahiyet arz eden toplantı, hareket, gösteri ve emsali faaliyetler hakkında tedbir ve karar almaya,  e) Tahkikatın selâmetle intacı İçin lüzumlu göreceği bilcümle tedbir ve kararları ittihaz etmeye ve Hükümetin bütün vasıtalarından istifade eylemeye, dahi salahiyetlidir. mali görülen vazifeliler, ihmal halinde altı aydan iki seneye, su'istimal halinde bir seneden üç seneye kadar hapis cezası İle cezalandırılırlar. Madde 5 — Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenlerinin yaptığı tahkikat gizlidir. Bu gizliliğe riayet etmeyenler veya malûmatlarına müracaat suretiyle yahut sair suretlerle muttali oldukları tahkikatla ilgili hususları veya hâdiseleri ifşa edenler altı aydan bir seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Madde 6 — Türk Ceza Kanununda yazılı yalan şahitliği ve yalan yere yemin suçları işleyenler hakkında mahsus maddelerinde zikredilen cezalar iki kat olarak hükmolunur Gazetede yer alan haberde Komisyon hakkında Useller ve ceza hükümleri mevcuttur. 13 hüküm yer almaktadır.

Tam bir hak timsali olan Tahkikat Komisyonu sulh ve sorgu yargıcıyla askeri ve adli amirlere tanınan tüm haklar ve yetkilere fazlasıyla sahipti. Bilindiği üzere, yargı hakkı 1924 Anayasası’nın 8. maddesi gereği bağımsız mahkemelere bırakılmıştır. Mahkemeler hariç TBMM dahil hiçbir kurum ve kuruluşun bu denli haklara sahip olması ve kullanması mümkün değildi. Tahkikat komisyonlarına, bu yasa ile yargısal ve idari tasarruf niteliğinde birtakım yetkiler de verilmiştir. Her türlü yayının yasaklanmasına; buna uyulmaması halinde süreli ya da süresiz yayının basımının ya da dağıtımının yasaklanmasına, toplatılmasına; süreli yayının tatiline veya matbaanın kapatılmasına karar vermek yetkileri buna örnek gösterilebilir.

Tahkikat Komisyonu geniş çapta ele alındığında, farklı görüşler ortaya çıkmaktadır. Bazı kesimler 27 Mayıs müdahalesini tetikleyen ve daha sonra da müdahalenin meşrulaştırılmasında kullanılan önemli bir girişim olduğunu düşünmekteydi. Bu meseleyi başlatan girişim, bazı DP milletvekillerinin verdikleri CHP faaliyetlerini araştırmak üzere bir Meclis tahkikatı açılmasına dair takrir olmuştur. Bu takrir TBMM’nin 18 Nisan 1960 tarihli oturumunda tartışılmış ve kabul edilmiştir. Bu tartışmalar iktidar ve muhalefet ilişkilerinin ne kadar gerildiğini göstermesi bakımından çok önemlidir. İsmet İnönü’nün o meşhur “sizi ben bile kurtaramam” sözleri bu tartışmalar sırasında söylenmiştir. Tahkikat Komisyonu meselesinin ikinci aşaması, tahkikat komisyonlarına geniş yetkiler tanıyan bir kanunun kabul edilmesi olmuştur. Tartışmaların fitilini ateşleyen bir diğer husus ise iktidar partisine mensup milletvekillerinin vermiş olduğu kanun teklifi mecliste adeta bomba etkisi yaratmıştır. Karşılıklı laf atışmaları ve şiddetin yaşandığı bir atmosfer meydana gelmişti. İnönü’nün söylediği ben bile sizi kurtaramam sözü, Tahkikat komisyonunun meydana gelmesinden 9 gün  sonra tahkikat komisyonlarının görev ve yetkilerini yeniden düzenleyen “Salâhiyetler Kanunu” kabul edilmiştir. Bazılarınca “tam bir baskı fermanı” olarak nitelendirilmiştir. Dikkat çekici bir diğer hususta kararlarına karşı çıkanlara ve rivayet etmeyenler hakkında uygulanacak ceza usullerine yer verilmiş olmasıydı. Buradan çıkarılacak kesin yargılardan bir tanesi DP’nin başladığı noktayla bulunduğu nokta arasında epey fark olduğu ve devlet kurumları arasındakinin mesafenin giderek arttığı yönünde yorumlanabilir. Feroz Ahmad’ın belirttiği gibi, “1958’in başlarına gelindiğinde hükümet bütün devlet kurumlarından fiilen yalıtık durumdaydı. Önce basın ve yargı kurumu uzaklaştı, bunu 1957 seçimlerinde sivil bürokrasi izledi ve son olarak da ordu ve üniversiteler.” Bu beklenen bir haldi. Belirli kitlenin desteğini alırken asker ve sivil bürokratların yanında eski elit ’in de tepkini çekiyordu.

Artık devlet mekanizması gerektiği gibi etkin bir biçimde görevini yerine getiremez olmuştu. Dokunulmazlıkların kaldırılması insanların kolayca yargılanması ciddi bir sorun haline dönüşmüştü. İktidar hakkın da eleştiriler yapılamaz olmuştu. Basın mensuplarına yönelik ağır yaptırımları içeren yasal düzenlemeler, sendikaların ve gazetelerin kapatılması, memur tasfiye yasasının çıkarılması gibi kısıtlayıcı yasaların yanı sıra seçimde beklenen düzeyde oy alınamayan illerle ilgili yapılan keyfi cezai uygulamalar halkı iyice köşeye çıkıştırmıştı adeta. Bu sergiledikleri tablo doğrultusunda muhalefetin ve parlamentoda temsil edilmeyen kesimlerin iktidar karşısında sert politika ve tavır izlemesine neden olmuştur.

Yukarıda belirtildiği gibi DP hükümeti her noktada ağır yaptırımlar uyguluyordu. Ekonominin de gün geçtikçe kötü bir hale bürünmesi zaten gergin olan halkı iyice kötü bir duruma sokmuştu. Üniversiteler üzerinde de uygulamalarda bulunan parti Üniversite öğrencilerinin büyük tepkisini toplamıştır. Otoriter bir biçimde ülkeyi yöneten DP, kendi çizgisinden epey uzaklaşmış vaziyetteydi. Halk kutuplaşmış aynı zaman da mecliste bir o kadar kazan mahiyetindeydi. Farklı fikirler çatışıyor giderek bölünmeler artıyordu. Tahkikat Komisyonu’nun kabul edilmesi Demokrat Parti karşıtı muhalif öğrenciler tarafından oldukça sert bir şekilde karşıladılar.28 Nisan günü üniversite öğrencileri İstanbul Hukuk Fakültesi önünde toplanmış ve Demokrat Parti hükümetini protesto etmeye kara vermiştir. Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi önünde toplanan öğrenciler, ‘Kahrolsun Diktatörler’, ‘Hürriyet İsteriz’ şekilden slogan atmışlardır. Ülkenin bu denli diktatörce yönetilmesine karşı epey savaş veren üniversite öğrencileri gösteriler düzenleyip seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Öğrencilerin seslerinin yükselmesi ve giderek sayılarının artması sonucunda polis olaya müdahale etmiştir. Birçok öğrenci bu arbede esnasında yaralanmıştır. Olayın polis kontrolünden de çıkması sonucunda askeri birliklerin olaya müdahalesi istenir fakat olay beklenildiği gibi gerçekleşmez. Askeri birliklerin Beyazıt Meydanına gelmesiyle Demokrat Partililerin hiç beklemedikleri bir durum yaşanır. Askeri birliklerin geldiğini gören üniversite öğrencileri “Türk Ordusu Çok Yaşa” diye slogan atmaya başlar. Askerler öğrencilere müdahale etmek yerine öğrencilerle kucaklaşmaya başlar. Askeri birliklerin öğrenci grubuyla birleşmesi olayın seyrini değiştirmişti. Bu durum karşısında 29 Nisan günü Sıkı Yönetim ilan edilir. Üniversitelerde yaşanan protesto eylemlerinden dolayı basına yayın yasağı uygulanır. Gazetelere yayın yasağı konmasıyla birlikte halk yaşanan olaylar hakkında net bir bilgi alamaz hale gelmişti. Basına giderek müdahalesi artan DP’nin basın ile ilişkileri Özellikle, NATO’ya girilmesiyle birlikte sol görüşlü gazeteler ve yazarlar kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Bu zaman diliminde DP hakkında haber yapıldıkça hükümet oklarını hep basın üzerine çevirmiştir.27 Mayıs darbesinden 2 gün önce Eskişehir’de DP lideri Adnan Menderes, tahkikat komisyonunun görevini tamamladığını açıklamıştır. 3 aylık bir süre öngörülmesine karşın, bir ay gibi çok kısa bir sürede görevini tamamlamıştır.

Askeri darbeyi kendi içerisinde adeta besleyen DP, yapıtlarıyla öngörülür bir sonuçla karşılaşmıştı. 27 Nisan 1960’da İstanbul Üniversitesi’nde başlayarak kısa sürede, başta Ankara olmak üzere diğer illere yansıyan öğrenci gösterileri sonucunda oluşan suni siyasi istikrarsızlık ortamı bahane edilerek 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi gerçekleşir. Darbenin ilk günü, Bayar, Menderes, Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur ve diğer hükûmet üyeleri Harp Okulunda, öğrenciler tarafından darp edilmişlerdir. Bu tarihten sonra yani 27 Mayıs 1960’tan 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Millî Birlik Komitesi (MBK) eliyle cunta olarak iktidarda olduğu dönemdir. MBK ülkeyi askeri bir düzende idare etmiştir. Her dönemde olduğu gibi siyasi oluşum ve bölünmelerden etkilenen yine Üniversiteler olmuştu. Askerî darbeye giden süreçte öğrenci gruplarının eylemleri ve direnişleri son derece önem arz etmekteydi. Güçlerinin farkında olan bu gruplar 12 Eylül 1980’e kadar siyasi gündemin belirleyicisi ve yönlendiricisi olmak istemişlerdir. Demokrat Parti Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki 38 subay tarafından gizli şekilde yapılanmış bir cuntanın oluşturduğu Milli Birlik Komitesi’nce yönetime 27 Mayıs 1960’da el konulmasıyla sonlanmıştır. Oluşturulan bu düzen diğerine nazaran ideolojilere sahip çıkan bir havadaydı. Öğrenci hareketlerinin karakteri bu seyirden sonra değişmeye başlamıştır.

SONUÇ 

Çok partili siyasal düzene geçildiğinde birçok parti kurulmuştur.1945 yılında başlayan  ve 1960 yılına kadar uzayan bu zaman perdesinde iki Parti’nin iktidar mücadelesine sahne olmuştur. CHP ile DP arasında süren şiddetli iktidar tartışmaları halkı kutuplara bölmüştür. DP iktidara gelirken temel ideolojinin demokrasi olduğunu vurgulamış bu durum hem ülke içindeki hem de ülke dışındaki meşruiyetinin tesisinde önemli bir işlev üstlenmiştir. Demokrasiyi savunması çeşitli gruplar tarafından ilgi çekici bir husus olarak görülmüş ve tez zaman da diğer oluşumlardan sıyrılarak vücut bulmuştur. Partinin iktidar olup egemenliğini sağladığı yıldan, iktidardan indirilinceye kadar politikasında bir hayli değişikler yapmış olduğu su istimal edilemeyecek bir gerçektir. Zaman içinde baskılarını ülkenin genelinde hissettiren DP, bunu tahkikat komisyonu ile güçlendirmişti. Tahkikat komisyonu sayesinde geniş hakları bünyesinde bir araya getiren demokrat parti, basını da kendi lehinde yönlendirmiştir. Birçok kesimin dikkatini olumsuz yönde çeken bu oluşum farklı toplulukların bir araya gelmesine neden olmuştur. Askerler ve öğrenciler başta olmak üzere bu diktatör rejimden oldukça rahatsızlık duymaktaydılar. Öğrenciler bu baskı rejimine karşı protestolar gerçekleştirdiler. Hükümet taleplerini gerçekleştirip onları sakinleştirmek yerine önce üniversiteleri kapatıp, sonra da sıkıyönetim ilan etti. Bu öğrenci müdahaleleri aslında askeri müdahaleye zemin hazırlamıştır. Öğrencilerin başlatmış oldukları bu çalkantı sonucunda 1950–1960 yılları arasında varlığını sürdüren Demokrat Parti, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki 38 subay tarafından gizli şekilde yapılanmış bir Milli Birlik Komitesi’nce yönetime 27 Mayıs 1960’da el konulmasıyla sonlanmıştır. 

KAYNAKÇA 

  • ASLAN, Emel, Türkiye’nin İç Siyasetinde Demokrat Parti, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı ( Yüksek Lisans Tezi), Kırşehir 2014, ss.1-7.
  • ARSLAN, Zühtü, Türk Parlamento Tarihi TBMM- XI. Dönem ( 1957-1960 ), C.1. TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, ss.25-30. 
  • AYDEMİR, Sefa Salih,“ 27 Mayıs 1960 Darbesine Giden Süreçte Üniversite’nin Etkisi”, Uluslararası Avrasya Eğitim ve Kültür Dergisi, C.1, S.1, 2016, ss.12-15.
  •  BULUT, Sedef, “Üçüncü Dönem Parti İktidarı ( 1957-1960) Siyasi Baskılar ve Tahkikat Komisyonu”, Akademik Bakış Dergisi, C.2, S.4, 2009, ss.126-128 
  • ÇAVUŞOĞLU, Hüseyin, “27 Mayıs 1960 Askeri Darbesinin Önemli Nedenlerinden Biri Olarak Gösterilen Tahkikat Komisyonunun Amacı, Faaliyetleri ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme”, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, C.1, S.3, 2019, ss.140-146 
  • DEMİR, Taner Hüseyin, Demokrat Parti Döneminde Malatya’da Muhalif Basın: Malatya Postası ve Malatya Postası Örnekleri, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) , Eylül 2017, ss.30-50. 
  • ESEN, Selin, “18 Nisan Tahkikat Komisyonu”, Mülkiye Dergisi, C.34, S.267,2010, ss.174- 176. 
  • GÜN, Önder, 27 Mayıs Askeri Müdahalesine Doğu DP-CHP Müdahalesinin Zirvesi: 18 Nisan 1960- Tahkikat Komisyonu’nun Kurulması ve Faaliyetleri, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı ( Yüksek Lisans Tezi) , İstanbul 2006, ss. 4-8. 
  • GÜZELİPEK, Yiğit Anıl, “Demokrat Parti Döneminde Parti İçi Muhalefet ve Kırılma Anları: Tarihsel Bir Analiz”, Tarih Dergisi, C.9, S.3, 2017,ss.80-88. 
  • KUBİLAY, Çağla, “ Demokrat Parti Döneminde Bir Baskı Ve Denetim Mekanizması Olarak Cevap Ve Düzeltme Hakkının kullanımı” Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.1,S.39, 2014. ss. 190. 
  • NALBANT, Tamer, Demokrat Parti Döneminde Ordu-İktidar İlişkileri, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınlanmış Doktora Tezi, Ankara 2019, ss.30-50. 
  • ÖZÇELİK, Pınar Kaya, “Demokrat Parti’nin Demokrasi Söylemi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C.65, S.3, 2010, ss.172-175. 
  • ÖNGEL, Alpaslan, “Demokrat Parti Dönemi Basın ve İktidar İlişkileri (1950-1960)”, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, ss.15-34. 
  • SİTEMBÖLÜKBAŞI, Şaban, “Menderes Adnan (1899- 1961) “, TDVİA, C.29, Ankara 2004,ss.127 
  • TEMEL, Mehmet, “ Menderes’in Beyanlarına Göre 27 Mayıs İhtilaline Giden Süreçte CHP’nin Sorumluluğu”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırmaları Dergisi, C.1, S.20, 2019, ss. 200. 
  • TOPÇU, İlyas, “Adnan Menderes’in Gözünden İstanbul ve Ankara Olayları”, Uluslararası Sosyal Ve Beşeri Bilimler Araştırma Dergisi, Kar 2019, ss. 86 
  • T.C. Resmi Gazete, 28.04.1960, S.10491, Kanun No: 7468, Kabul Tarihi: 27.04.1960. 
  • YILDIZ, Nuran, “ Demokrat Parti İktidarı 1950-1960 ve Basın “ , Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C.51, S.1, 1996, ss.485-487.
  • RESİM: https://www.haber2021.com/demokrat-partinin-otoriterlesmesi-tahkikat-komisyonu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZLE BUTONUNA TIKLA ABONE OL ! Yazılarınızı E-posta Adresimize Gönderebilirsiniz.