Translate

2 Temmuz 2021 Cuma

Güney-Doğu Asyadaki İngiltere- Fransa Doğu Hindistan Ticaret Şirketleri Arasında Sömürgecilik Mücadelesi




 Emine Naz GÖZÜKAN

    Değişen Dünya düzeninde ortaya çıkan ve birbirine uzak devletleri bile etkilemiş olan Sömürge ve Emperyalizm kavramları 19. yüzyılın başlarından itibaren savaşların da en büyük nedenlerinden biri haline gelmiştir. Kelime anlamı olarak sömürgecilik ve emperyalizm de bir başka devletin üstünde nüfuz kurmak ve üstünlük sağlamak yatmaktadır. Bu kavramlar ortaya çıktıktan sonra Dünya iki kutba ayrılmıştır: Sömürülen ve Sömürgeci devletler. Sömürgeci devlet denildiğinde akıllara ilk gelen devlet nitekim İngiltere idi. Bu durumun en büyük nedeni Sanayi devriminin merkez noktası olması idi. Zamanla diğer Avrupalı devletler de endüstri ürünlerinin etkisi ile kendilerine sömürge arayışlarına girmişlerdi. Sömürge sadece tek bir alanda değil ekonomik, dini ve askeri alanlarda da yapılırdı. 19. yüzyılda sömürgecilik ekolü ışığında Avrupalı devletler ön plana çıkmıştır. 16. yüzyıla kadar ticaret kontrolü Tarihi İpek yolu üzerinden veya Hindistan Baharat yolu üzerinden gerçekleşiyordu ve Avrupalı devletler ticaret yollarının uzağında olması nedeni ile ticaret alanında geri planda kalıyorlardı ama Coğrafi keşif hareketleri doğrultusunda Ümit Burnunun keşfi ile yön değiştiren ticaret yolları Avrupa’yı ticaret noktası haline getirmişti. Aradan geçen 3 asırda Avrupa gelişen sanayisi bünyesinde ham madde ve ürünlerini satacakları pazar arayışına girmişti. Endüstri devrimi devletleri son hızda etkilerken Avrupalı devletler sömürgeleri konusunda birbirleri ile mücadele haline girdiler. Sömürgecilik mücadelesinin en canlı örneği ise Güney-Doğu Asya bölgesinin sömürge noktası olan Hindistan için mücadele haline giren İngiltere ve Fransa arasında yaşanmıştır. 

Hindistan Bölgesinin Sömürgecilikteki Yeri 

    Hindistan, tarih boyunca sahip olduğu zenginliklerle gerek insanlık tarihinin eski uygarlıklarının gerekse de modern dönemin Batılı sömürge imparatorluklarının dikkatini çeken oldukça önemli bir merkez olmuştur. Dünya tarihinde yaşanan birçok siyasi, iktisadi ve askeri olayın temelinde Hindistan’a sahip olma isteği yer almıştır. Hindistan'ı işgal edenler zenginleşir ve dünyanın diğer ulusları üzerinde iktidar sahibi olurken, Hindistan’ın kendisi gittikçe fakirleşmiştir. O nedenle, Hindistan'a sahip alma kavgasının, dünya tarihinde meydana gelmiş pek çok siyasi, iktisadi ve askeri olayın temelinde yattığını söylemek abartı olmayacaktır. Hegel, Hindistan'ı, "bir özlem ülkesi" olarak tarif etmiştir. Ona göre, eski zamanlardan beri tüm halklar, Hindistan'ın hazinelerine ulaşmanın yollarını bulmaya çalışmıştır,  Hindistan, başta baharat olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Asya'mn sahip olduğu diğer egzotik ürünleri eskiçağlardan beri çeşitli yollarla Akdeniz limanlarına göndermekteydi. 1600 yılında İngilizler ve 1602 yılında da Hollandalıların kurduğu Doğu Hindistan Şirketleri ile iki ülke ticaret gemileri vasıtasıyla  Doğu mallarını Kuzey Avrupa limanlarına taşımaya başlamıştı.  İngilizler ve Hollandalılar, Asya ticaretiyle ilgilenmeye başladıkları dönemde Hindistan iktisadi olarak gücünün zirvesindeydi. Özellikle dokumacılıkta muazzam bir üretim kapasitesine sahipti. Bu anlamda Hindistan, batılı devletler için büyük bir gelir kaynağı durumundaydı. Hindistan'daki ticari yarışa bir süre sonra Fransızlar da katılmış ve 1664 yılında Fransız Doğu Hindistan Şirketi kurmuşlardı. İngilizler, Britanya adasından gemileriyle Doğu´ya ulaşma gayreti içine girdiği günden itibaren Hindistan en önemli gündem maddelerinden birisi olmuştu. Ortaçağ Avrupa´sının bu sıradan ve fakir ülkesi ada devleti olmasının verdiği avantaj ile denizler de hâkimiyet kurabilecek ölçüde ticari gemilere sahipti. Ayrıca Fransızlar ile devamlı surette devam eden savaşlardan dolayı da askeri bir donanması vardı. Her Avrupa devleti gibi İngilizlerin amaçlarından birisi de Doğu´nun zenginliklerini ülkelerine getirebilmekti. 

Hindistan da İngiltere Doğu Ticaret Şirketi 

    Orijinal adı British East India Company’dir. 31 Aralık 1600’de, Portekiz ve İspanya’nın tekelinde bulunan Uzakdoğu ve Hindistan baharat ticaretinden pay almak üzere İngiliz tüccarları tarafından krallık beratıyla kurulmuş, zamanla dünyanın en büyük ticaret organizasyonlarından biri ve İngiliz sömürgeciliğinin Asya’daki temsilcisi haline gelmiştir. 1595 yılında Hollandalıların Ümit Burnu’nu geçerek Hindistan’a ulaşmaları, İngilizleri daha fazla teşvik etmiş ve 1599’da doğrudan maceracı tüccarların himayesi altında 30,133 sterlinlik 101 hisseli bir şirket meydana getirilmiştir. Üyelerden her biri 100 sterlinden 3,000 sterline kadar hisse alabilme hakkına sahip olmuştur. İngiltere’de maceracı tüccarların hükümeti ikna edip 31 Aralık 1600’de devlet fermanı elde etmeleri ile İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası resmiyet kazanmıştır. Kumpanya “Doğu Hindistan ile ticaret yapmakla yetkili, Londra Tüccar Şirketi ve Valisi” unvanını almıştır. Şirketin ferman ile elde ettiği imtiyazlar neticesinde toplumun geri kalan kısmı kumpanyanın belirlediği sınırlar dışında ticaret yapmaktan men edilmiş, şirket her bir yolculukta 30,000 sterlinlik altın ile gümüş ihraç etme ve ilk dört seyahatte İngiliz mallarının ihracı için gümrük vergilerinden muaf tutulma hakkına sahip olmuştur. Ayrıca imtiyazlar ilk etapta 15 yıllığına verilmiş, şirket ve İngiliz hükümeti’nin isteğine göre bu imtiyazların 15 yıl için yenilenebileceği belirtilmiştir9. İngiliz kumpanyası kuruluşundan itibaren üç temel ilke doğrultusunda hareket etme kararı almıştır. Bu ilkeler sırasıyla; diğer İngiliz tüccarlar karşısında doğu ticaretinde elde ettiği ayrıcalık ve tekel haklarını korumak, doğuda yer alan diğer ticari organizasyonları saf dışı bırakmak ve satıcı ülkelerden alınan malları elde etmek hususunda doğulu yöneticilerden aldıkları özel imtiyazların güvenliğini sağlamak şeklinde belirlenmiştir. Yani şirketin amacı Doğu ticaretinde kendi sorumluluğunda bir tekel oluşturmak olmuştur. İngiliz kumpanyası kuruluş sürecinde temel olarak denizaşırı yatırım için gerekli sermaye sağlayamamıştır. Bunun yanında bireysel girişimcilerin üstlendikleri ortaklıklar da başlangıçta tek sefer ile sınırlı iken, ileri karakollarının genel masraflarının artması sonucu sürekli hale gelmiştir. Şirket ilk seferini 1601’de Doğu Hint Adaları olan Malezya ve Endonezya’ya yapmış ve oldukça kazançlı geçen bu seferden sonra Hindistan ile ticaret yapma imkanlarını araştırmaya karar vermiştir. Bu süreçte İngiliz hükümeti kumpanyanın Çin ve Kore gibi yerlerde de ticaret yapmasına izin vermiş, ancak kumpanyanın bu bölgelerde İngiltere’den bağımsız ayrı ticari anlaşmalar yapması İngiliz hükümeti tarafından uyarılmasına sebep olmuştur. Uyarılar sonucunda kumpanya, sahip olduğu imtiyazların Britanya ulusunun refahı ile zıtlaşmayacağına dair İngiliz hükümetine güvence vermek durumunda kalmıştır. İngiliz hükümeti ile uzlaştıktan sonra kumpanya yetkilileri gözünü Hindistan’a çevirmiştir. Bu doğrultuda İngilizler, Hollandalılar gibi Bantam ve Moluccas’ta Hint basmalarına baharat karşılığında büyük talep olduğunu görünce 1612’de Surat’a gelmişler ve Portekizlilerin engelleme çabalarına rağmen Babür İmparatoru Cihangir’den orada bir “fabrika” kurma izni almışlardır. Aynı zamanda askerî bakımdan da güçlenen İngiliz kumpanyası Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Japonya gibi yerlere seferler düzenlediği gibi, İranlılarla birlikte hareket edip 1622 yılında Portekiz donanmasını Hürmüz Boğazında yenilgiye uğratarak Körfez bölgesi ve Hindistan yolunu da kendi kontrolü altına almıştır. Kumpanya ticari faaliyetlerini geldiği bölgelerde yeni yerleşimler elde ederek taçlandırmıştır. 1611 yılında Dekken’in doğusunda bir ticari üs kuran şirket, oradan Malay adalarında biber ve baharatlı maddelerle değiştirilmek üzere kumaş almıştır. 1639’da o bölgenin hükümdarı ufak bir ödenek karşılığında İngilizlere ayrıcalık tanıdığı gibi, Madras’ın yönetimini de onlara bırakmıştır. Dekken’in Doğu kıyılarından sonra Bengal ve Bihar’da da ticari üsler açan kumpanya, zamanla genişleyerek aynı başarıyı Hariharpur, Balasor, Hugli, Patna ve Kasımpazar gibi yerlerde de göstermiştir.

 Hindistan Sömürgesinde İngiliz-Fransız Mücadelesi 

    18. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde İngiltere Avrupalı rakiplerine karşı üstünlük sağlamıştı. Önce 17. yüzyılın başlarından beri Hindistan üzerinde sömüre arayışında bulunan Hollanda’nın sömürge yarışında İngilizlerin gerisinde kalmasında sonra 1756-1763 yılları arasında dönemin iki büyük sömürge gücü olan İngiltere ve Fransa gerçekleşen savaşta Fransa’nın mağlup olması ile İngiltere en güçlü sömürge devleti konumuna yükselmişti. 18. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde hem askeri hemde ticari alanda rakipsiz hale gelen İngiltere Sanayi Devriminin de yaşanması ile buharlı makine ile tanışmış ve bu doğrultuda da hızlı üretim elde etmişti. İngiliz kumpanyası 18. yüzyılın başlarına kadar bölgede yer alan diğer Avrupalı devletler ve Hindistan’ın yerel hükümdarlarıyla askerî bir mücadele içine girmekten kaçınmıştır. Hatta 17. yüzyılın sonunda Kalküta’da William istihkamını kurup büyük bir kazanım elde etmesine rağmen şirketin yöneticileri Hindistan’da yeni bölgeler ele geçirme ve sömürge oluşturma fikrini gerçekçi bulmamışlardır. Fakat Babür İmparatoru’nun 1707 yılında ölüp imparatorluğun çökmesinden sonra tüm bu düşünceler değişime uğramıştır. Hindistan’da otorite boşluğunun olduğu dönemde Sihler adı verilen bir topluluğun ayaklanıp kuzeybatıda bölgesel bir beylik kurmasından sonra yerel valiler de merkezî yönetime karşı bağımsız hareket etmeye başlamışlardır. Bu koşullarda Avrupa’nın ticaret kumpanyalarının görevlileri kendilerini koruma gereği duyarak “Sepoy” adı verilen Hintli askerleri eğiterek kendi askerî birliklerini kurmuşlardır. Serüvenciler de kendi amaçları için bu tür birlikler edinmeye ilgi duyunca bu durum bölgede güçlü bir Hindistan Kumpanyası kurmaya çalışan Fransız ve İngilizler’i karşı karşıya getirmiştir. Hindistan’da Babür İmparatorluğu’nun sonunu getiren tek olay Avrupalıların bölgeye gelişi olmamıştır. Bölgeye yeni gelenlerin gördükleri avantajların üstüne atlamaları kadar, bölgedeki hakim güçlerin yönetim zaafiyetleri de süreci hızlandırmıştır. Bu bakımdan hiçbir Hint İmparatorluğu yerli halkın bağlılığını tam olarak sağlayamamış ve bölünmüş yapı ile birlikte Hindistan sömüren seçkinlerle üretici köylülerin sürekli çatışma içinde bulunduğu bir kıta olarak kalmıştır. Batı Hindistan’da Hint‐Türk İmparatorluğu’nun çöküşü ile birlikte Surat Limanı, 20‐30 yıl içinde eski önemini yitirmeye başlamış ve 1734 yılında liman İngilizler tarafından kuşatma altına alınmıştır. Limanın önemini kaybetmesi sorununa Hintli tüccarlar bir çare bulamazken İngilizler bu süreçte kendi şirketlerini olumsuz tablodan korumayı başarmışlardır. Bununla birlikte İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası 1740’larda bile Hollandalılar’ı geriden takip etmiş ve onlar kadar güçlü bir yapıya sahip olamamıştır. Bunun nedeni şirketin askerî bir güç olmaksızın ticareti düşünmüş olmasıdır. Askerî bir güç olamasa da şirketin Kalküta’da bir merkeze sahip olması kumpanyanın Hindistan’ın Bengal ve Ganj vadisine inmesinde önemli bir kapı açmıştır. İngiltere’nin deniz gücü sayesinde Fransa’ya göre Avrupa ile deniz bağlantısı kurma noktasında başarılı olması şirkete büyük bir kolaylık da sağlamıştır. Buna karşılık Fransızlar Hindistan bölgesinde İngiliz kumpanyasının en tehlikeli rakibi olmuştur. Bölgede Fransızlar ve İngilizler arasındaki çekişmenin ilk belirtisi rakip Hint prenslerini destekleme şeklinde kendini göstermiştir. Bu durum 1744 yılında güneydoğudaki Carnatic sahil bölgesinde, Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin çatışmaya girmesine neden olmuştur. Böylelikle Hindistan, İngiltere ve Fransa güçleri arasında meydana gelen büyük çaplı bir çatışmanın içine çekilmiştir. Fransızların Hindistan’a geldikten sonra uyguladıkları politikalar İngilizleri önlem almaya da sevk etmiştir. Gerçekten de Fransız Doğu Hindistan Şirketi 1730’lu yıllardan itibaren başarılı bir strateji yürütmüş ve şirket bir yandan ticari varlığını sürdürürken diğer yandan da bunu sağlamlaştırmak için bölgenin yerel otoriteleri ile askerî ilişki içine girmiştir. Özellikle Joseph François Dupleix 1741’de Fransızlar’ın Hindistan Kumpanyası Genel Müdürü olmuş ve kısa süre sonra kurduğu dostluklar sayesinde Hint İmparatorluğundan vali anlamına gelen bir unvan almıştır. Bu unvan onu bir ticaret müdürü olmasının yanında aynı zamanda Hint prensi de yapmıştır. İngilizler ile Fransızlar arasında ciddi bir rekabetin olduğu dönemde Bengal eyaletinde yönetimi elinde bulunduran Sirâcüddevle’nin İngilizlere karşı olan tavrı, bölgede önemli değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Kalküta’da bulunan İngilizler bir yandan Marathalar ve diğer yandan Fransızlar ile savaşma endişesi içine girdiklerinden korunma amacıyla Fort William Kalesi’ni inşa etme yoluna gitmişlerdir. Sirâcüddevle’nin buna karşı çıkması üzerine iki taraf arasında savaş çıkmıştır. 1757 yılında Plassey Savaşında Sirâcüddevle’nin veziri Mir Cafer İngilizlerin başındaki Robert Clive ile anlaşarak, savaş alanında kendi efendisini terk edip savaşın İngilizler tarafından kazanılmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu savaş şirkete çok büyük zenginlik kazandırdığından genellikle Hindistan’daki İngiliz İmparatorluğu’nun gerçek başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Clive bundan sonra önce Chanderna yakınındaki Fransızları sonra da Biderra’da Hollandalıları yenilgiye uğratarak Bengal’deki iki rakibi de kendi lehine ortadan kaldırmıştır. Plassey Savaşından sonra İngilizler, yardımlarından dolayı Sirâcüddevle’nin veziri Mir Cafer’e Bengal’i vermişler, Mir Cafer’de buna karşılık olarak İngiliz şirketine 24 nahiye ve 10 milyon rupi takdim etmiştir. Mir Cafer kumpanyanın görevlilerine de hediyeler dağıtmıştır. Ayrıca Kalküta’nın güneyi de Robert Clive’e tımar olarak verilmiştir. 

                                                                           Sonuç

    Dünya devletlerinin varlığını idame edebilmeleri açısından ekonomik devamlılık önemli bir noktadır. 16. asıra kadar Dünya devletleri Çin ve Hindistan pazarlarından gelen ürünleri Tarihi İpek Yolu ve Hindistan Baharat Yolu üzerinden temin edebiliyordu. Bu sebepten de bu yollar üzerinde bulunan başta İran, Osmanlı Devleti gibi devletler ticarette oldukça gelişmişti. Onlara nazaran ticaret yollarına oldukça uzak olan Avrupalı devletler bu Asya mallarına adı geçen devletler vasıtası ile sahip olabilmekte iken 16. asırda Avrupalıların Amerika’nın keşfi ile başlayıp Ümit burnunun keşfi devam eden deniz hareketleri ile Asya bölgelerine kendilerinin gitmeye başlaması ticaret yollarının yön değiştirmesine neden oldu. Coğrafi keşif hareketleri adı verilen bu hareket doğrultusunda Avrupa ticaret alanında ön plana çıkmış ve ekonomileri de o yönde artmaya başlamıştı. Avrupa 18. yüzyıla geldiğinde yaşanılan Sanayi devrimi bünyesinde buharlı makine ile tanışmış bu da onları ekonomik alanda birbirleriyle sömürge noktasında mücadele haline getirmişti. Coğrafi keşiflerle Avrupalı devletler daha önce kimsenin bilmediği yeni kıtalar keşfetti ve onların ardından da Hindistan’a ulaşmak adına uzun deniz yolculuklarına çıktılar. Hindistan özellikle de dokumacılıkta en önde gelen Asya devletiydi ve İngiltere Sanayi devriminde tekstil malzemesi için vazgeçilmez bir sömürge ülkesiydi. İngilizler Hindistan zenginliğine ulaşmak adına İngiliz Doğu Ticaret Şirketini kurdular. Ticaret şirketinin ilkeleri ise diğer İngiliz tüccarlarına karşı elde ettikleri ayrıcalıkları korumak, diğer devletlerin şirketlerini saf dışı bırakmak ve doğuda elde ettikleri imtiyazları korumaktı. İngiliz şirketin genel amacı bölgede tek olmaktı. Nitekim karşısına çıkan Hollandalıları sömürge yollarından mahrum etmesinin ardından bölgede bulunan Fransızlar ile amansız bir savaşa girdiler. İki tarafta birbirlerine karşı olan mücadelelerini Hintli prensleri destekleyerek gösteriyordu. Fransızlar gittikçe gücünü artırarak İngilizler için büyük tehlike teşkil etmeye başlamıştı. İngiliz ticaret şirketi Hindistan ticaret bölgesinde tekel olma yolundaki rakibi Fransızları engellemek adına onlarla 1756-1763 yılları arasında 7 yıl savaşlarına girdi ve Fransızları yenerek onları bölgeden uzaklaştırdı ve savaşın son muharebesi sayılan Plassey savaşında da Hindistan’ın Bengal sultanı Siracüddevle ile savaşa girerek onun adamı Mir Cafer’in İngilizlere yardımı sonucunda Hindistan bölgesi İngilizlerin eline geçti.

                                                                KAYNAKÇA

 • Doğan, O , Erdoğan, A . (2017). XIX. Yüzyılda İngiliz Sömürgeciliğinde Hindistan’ın Yeri ve Önemi. Gaziantep University Journal of Social Sciences, 16 (3), 839-840 

• BULUT, Yücel, “Hindistan’da İngiliz Sömürgeciliği, Oryantalizm ve William Jones”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, S.6, 2003, s. 71 

 • AKBULUT, Uğur, “Rusların 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’yu İşgali ve Bunun İngiltere’nin Hindistan Yolu Politikasına Etkisi”, Yeni Türkiye, 73, (2015), s.703- 720. 

 • Günarslan, H. "İNGİLİZ DOĞU HİNDİSTAN ŞİRKETİNİN HİNDİSTAN´I İŞGAL SÜRECİ". Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi 7 (2019 ): 87-102

 • ÖZCAN, Azmi (2000). “İngiliz Doğu Hindistan Şirketi”, DİA, Cilt 22, ss. 294-295, İstanbul: TDV Yayınları. 

 • ERÇİN, Abdulkadir (2017). “İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası ve Kumpanyanın Ticari Faaliyetleri 1600-1858”, Çeşm-i Cihan: Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları E-Dergisi, 4(2): 113-115.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZLE BUTONUNA TIKLA ABONE OL ! Yazılarınızı E-posta Adresimize Gönderebilirsiniz.