Kitap Tanıtımı/Book Review
Ali
Külebi, Azak Kalesi’nden Pruta ve Mezamorto Hüseyin Paşa,
Berikan Yayınevi, Ankara 2019, 174 s., ISBN: 978-605-7501-95-0
Emine Naz
GÖZÜKAN
Kitap
içindekiler ve önsözün ardından otuz iki bölüm ve nottan
oluşmaktadır. Yazar kitabın önsözünde çalışmaya konu olan
dönemin Osmanlı imparatorluğunun
Duraklama devrinin son, Gerileme Devrinin de ilk yılları olduğunu
belirtip devletin başında bulunan sefere çıkan son padişah olan
II. Mustafa’nın Avusturaya’ya karşı zafer aldığını,
Kaptan- ı Derya Mezamorto Hüseyin Paşa’nın denizlerde
Venediklilere kazandığı üstünlüğü elde etmiş olsalar da
bozulan devlet yönetiminin, Yeniçeri ocağının ve yapıcılıktan
çok yıkıcılığa çalışan medreseler doğrultusunda bu
kazanımların elden çıkarak imparatorluğun gerileme devrine
girdiğini aktarmıştır. Yazar ayrıca önsöz kısmında
çalışmasının imparatorluğun içine düştüğü yirmi yıllık
gerileme süreci içerisinde imparatorluğu eski ihtişamlı
zamanlarına döndürebilmek için verilen çabanın, o dönemlere
tanıklık etmiş insanın, donanmanın ve yaşanan savaşların
tarihsel bir kurgu eşliğinde okuyucularına aktardığını
belirtmiştir.
Kitabın
birinci bölümü (s.9-13) Mayıs 1689 – Sinop Tersanesi
bölümüdür. Yazar bu bölümde Sinop sahilinde tahta
kılıçları ile kendi kendilerine talim yapmakta olan Kemal, Eşref,
İlya ve Marko adındaki çocukların Sinop Tersane Kahyası Hüsrev
Ağa ile tanışmalarını anlatmıştır. Tanışmaları esnasında
çocukların yapmış oldukları gemi modellerinin dikkatini çekmesi
üzerine çocuklarla yaptıkları gemiler hakkında sohbet eden ağa
çocukların donanmaya hevesli olduğunu fark ettiğini anlatmıştır.
Kitabın
ikinci bölümü (s.14-18) Gençler Yeni Bir Dünyaya Adım
Atıyorlar... bölümüdür. Yazar bu bölümde Sinop sahilinde
çocuklarla sohbet eden Hüsrev Ağa’nın çocuklardan Eşref’in
babası olan Abdullah Çavuş ile olan konuşmalarına yer vermiştir.
Bunun dışında okuyucularına Hüsrev Ağa ile Abdullah Çavuşun
geçmişlerini sunarak yakınlıklarına değinmiştir. Oğlunu bir
sene evvelki Samokova gezisine yanında götürdüğünü ve oğlunun
oradalarda faydalı şeyler öğrendiğini anlatıp kendisinden
yeniden Samokova’ya yönelik bir gezi yapmasını ama bu seferde
çocukları yanında götürmesini ister. Bu şekilde hikaye çocuklar
ekseninde denizlere taşınmıştır.
Kitabın
üçüncü bölümü (s.19-23) Hazırlık ve Yolculuk..
bölümüdür. Yazar bu bölümde Samokova’ya gitmek için
binilecek geminin hazırlıklarına değinerek okuyucularına
gemilerin onarıma alınması için kalafata çekileceğini, yağlama
işinin gemilerin kat ettiği yol için önemine değinmiş ve
yağlanmamış gemilerin daha maliyetli olduğunu anlatarak gemicilik
kavramları hakkında bilgi vermiştir. Yazar bu bölümde ayrıca
yeni tip üç ambarlı kalyon tipi geminin özelliklerine değinerek
90 top alabilecek kapasitede olduğunu anlatıp İsperkıçlı ve Kır
At başı yapılı olduğunu anlattı. Bu yeni gemi meşe ağacından
yapılmış kaburgaları da karaağaçtan yapıldığını aktarır.
Bunun dışında gemide görevli olan mürettbatın kimler olduğunu
ve hangi görevlerde bulunacaklarına değinmektedir.
Kitabın
dördüncü bölümü (s.24-30) Eski bir Korsanın Anıları...
bölümüdür. Yazar bu bölümde Azak kalesine giden gemide
çocukların sorduğu sorular ekseninde okuyucularına bilgi
vermektedir. Bu bölümde Azak kalesine giden geminin reisi Salih
Reis çocukların yaptıkları gemilerin çizimlerine bakmış ve
onlara donanma tarihine ışık tutacak bilgilere yer vermektedir.
Kitabın
beşinci bölümü (s.31-41) Denize ve denizciliğe atılan yeni
adımlar... bölümüdür. Yazar
bu bölümde Karadeniz’in ortalarına ulaşan gemide top atış
talimi yapıldığı anı kaydeder ve yine karakterler üzerinden
gemi kaç adet top bulunduğuna işaret etmektedir. Karakterlerin
sorusu üzerinden Venedik ile olan deniz mücadelesine değinniş ve
kitaba da adını veren Mezamorto Hüseyin Paşa’nın hayatı
hakkında bilgiler aktarmıştır. Bunun yanında Hüseyin Paşa ile
Sicilya’ya kamufle olmuş bir şekilde çıktıklarını anlatırken
Sicilya adası hakkında bilgiler verip oranın İtalya’nın tarım
kaynağı olduğunu ve oranın tarımdan bol olması yönü ile
Cezayirli korsanların ilgisini çektiğini aktarmıştır.
Kitabın
altıncı bölümü (s.42-45) Azak Kalesi’ni
öğreniyorlar:.. bölümüdür.
Yazar bu bölümde çocukların
sormuş olduğu Kerç boğazının sığlığı konusunu ele alarak
hem çocuklara hem de okuyucularına Kerç boğazının tarihinin
1000 yıla dayandığına, ticarete uygun olmasının nedenini n
Azak’ın girişi olmasına,
nehirler vasıtası ile oradan Rusya içlerine gidişlerine ve
Rusların Karadenize ulaşma politikalarında neden hedef noktasında
olduğunu anlatmaktadır. Bunun yanında yazar reisin çocuklara
sorduğu sual üzerinden İbni Batuta’nın
400 yıl evvel oralara geldiğini ve kalenin Cenevizlilerin elinde
bulunduğu dönemden Fatihin Türk gölü haline getirmesinden
sonraki döneme kadar olan hadiseleri anlatmaktadır.
Kitabın
yedinci bölümü (s.46-50)
Ve de ilk deniz savaşları... bölümüdür.
Yazar bu bölümde geminin
Azak kalesine varmasına yakın bir yerde karşısına çıkan Don
Kazak korsanları ile olan karşılaşmasını aktarır. Bu kısımda
yazar mücadeleyi ele alırken Don Kazaklarının kullandıkları
gemiler hakkında bilgiler verilmiştir.
Kitabın
sekizinci bölümü (s.51-57) Artık Azak’talar...
bölümüdür. Yazar bu
bölümde karakterlerin Azak kalesine vardıklarını ve Salih reisin
kullanmış oldukları kalyon tipi donanma gemisinin Osmanlı’ya
deniz savaşlarına girecekleri vakit avantaj sağlayacağını,
Venediklilerin son elli yıldır denizde Osmanlı’ya karşı
aldıkları üstünlüğün kalyon kullanmalarına değindiğini ve
Osmanlı’nın Akdenizi kontrolünde kalyonların işe yarayacağını
aktarır. Karakterler Azak
kalesini gezerken yazar da onların bakış açısı ile Azak
kalesinin tarihini, idaresinde kimler olduğunu, tarihi
süreç içerisinde defalarca saldırılara maruz kalmasına rağmen
esas şeklini hiçbir zaman kaybetmediğini anlatmıştır. Bunun
yanında yazar bölüm içerisinde Azak kalesini anlatırken
Karadeniz sahilinde korsanlık yapmakta olan Don Kazakları hakkında
bilgiler verip onların Ukrayna ve Rusya’da yaşayan yerli halkın
karışımı ile ortaya çıkan bir grup olduğunu ve millet
olamadıkları için köklü bir tarih ve kültürleri olmadığını
belirtir. Dillerinin karışıklığına değinerek yer yer onları
Hazarlar vasıtası ile Türk olarak görseler de onların esas
itibari ile Slav olduğunu vurgulamıştır. Ekonomik kaynaklarının
balıkçılık olduğunu ve nehirler vasıtası ile denizlere
açılınca korsanlık yağmağa başladıklarını anlatır. Yazar
Don Kazaklarının bir nevi paralı asker olduklarını ve
Karadeniz de donanma bulunmadığı zamanlarda İstanbula, Sinopa,
İrana saldırılar düzenlediklerini ve kitaba bahis olan dönemlerde
Çar Petronun Akdenize inme siyaseti gereği Osmanlı’ya karşı
kışkırtma adımları için kullanıldığını anlatmıştır.
Kitabın
dokuzuncu bölümü (s.58-63) Azak günleri... bölümüdür.
Yazar bu bölümde Azak
gezisi esnasında sohbet ettikleri Trabzon asıllı Kıpçak Türkü
olan Ali Çavuştan Azak kalesinin Fatih Sultan Mehmet tarafından
fethedilmesinden sonra kalenin tarihi ve yaşadığı çatışmaları
anlatmıştır. Kalenin yaşadığı en büyük saldırının Kanuni
döneminde yaşandığını ve aynı dönemde de kuzeyde Ruslar’ın
IV. İvan önderliğinde Rus birliğini sağlama emelleri olduğunu
ve bu noktada da Rusların Kazan ve Ejderhan’ın ele geçirilmesine
değinmiştir. Ruslar’ın
Altınordu devleti’nin topraklarını aldıktan sonra Baltıka
yönelme ihitiyacının Avrupalılara yaklaşmak olduğunu
vurgulamıştır.
Kitabın
onuncu bölümü (s.64-68) Yola çıkış ve yeni
deneyimler... bölümüdür.
Yazar -bu bölümde
karakterlerin Azak kalesinde gördüklerini anlatmalarına değinerek
okuyucularına Azak kalesinde yaşayan insanların farklı
milletlerden oluşlarını, rengarenk kıyafetlerini, balıkçılıkla
geçindiklerini, mersin hayvarı ticareti yaptıklarını ve kalenin
serhat kalesi olması dolayısıyla bu denli saldırılara uğradığını
aktarmıştır. Bunun yanında karakterlerin sorusu üzerinden Rus
milleti hakkında bilgilere değinilerek onları özellikle de Petro
ışığında okuyucularına sunmuştur. Petro’nun Alman milleti
ile büyümesi dolayısıyla Avrupa kültürüne hem hakim hem de
meraklı bir yapısı olduğunu ve yaşadığı bölgeye gelen
askerlerden topçuluk dersleri alıp ablasına karşı gelip devletin
başına geçtiğini anlatmıştır. Samokova’ya giden geminin
rotasında yer alan Hacıbey
günümüzde Odesa adını alan limana vardıklarında liman
hakkında detaylı bilgiler verip halkının çoğunluğunu Tatar,
Slav, Rum, Rus ve Yahudilerden oluştuğunu anlatarak ticaretler
arasında önemli bir liman olduğunu anlatmış ve sefere çıkan
gemi ulaşması gereken Samokova’ya varmıştı.
Kitabın
on birinci bölümü (s.69-71) Eylül, 1694- Sakız Adası
açıkları... bölümüdür. Yazar bu bölümde yaşanılan
dönemi 5 yıl ileri götürerek anlatmaya başlamıştır. Bu
bölümde çocuk karakterler büyümüş ve yeteneklerine göre
Osmanlı ordusunda dağılmışlardı. Eşref Samokova gezisinde
geminin kaptanı olan Salih Reisin emri altına girmiş, demirciliğe
merak salan İlya Samokovda kalmış, Kemal de Azap askerlerine
katıldığını anlatmış ve Markonun da çizim yeteneği
olduğundan mühendishaneye gönderildiğini anlatarak olayları bu
eksenle ele alacağını belirtmiştir.
Kitabın
on ikinci bölümü (s.72-78) Ekim 1694, İstanbul, Haliç
Tersanesi... bölümüdür. Yazar bu bölümde Sakız adasının
Venedikliler tarafından işgal edildiği dönem ele alınmış olup
son zamanlarda yaşanan bu bozgunların nedenleri top teknolojisinde
geride kalma, ihmaller ve sürekli değişen kaptan-ı deryalar
olduğunu aktarmıştır. Sakız adasının Venediklilerden geri
alınması konusunda Köprülü ailesine mensup olan Amcazade Hüseyin
Paşa kaptan-ı deryalığa getirildiğini anlatmıştır. Bu noktada
da devreye kitaba konu olan Hüseyin Paşa dahil edilmiş olup
seferin başına getirildiğini ve bu seferde karşılarında olan
Venedik donanmasının başında Antonio Zeno olduğunu ve onun
donanmasında bulunan galeaslardan bahsetmiş olup galeas tipi
gemilerin yüksek yapılı olmaları dolayısıyla ele
geçirilmelerinin zor olduğunu belirtsede aynı zamanda taşıdığı
top bakımından hareket hızı azaldığından bu tip gemilerin
kullanımının dezavantajlı olduğunu aktarmıştır. Venedik ile
yaşanan bu mücadelelede Hüseyin Paşa’nın donanmasının galip
çıktığını ve kaptan-ı derya gemisi olarak da Salih Reis’in
gemisinin ‘’Kapudane’’ gemisi olduğunu aktarmıştır. Bu
noktada denizlerde Venediklilerin geri çekilmesinin Hüseyin Paşa’ya
donanmadan kaynaklı olan başarısızlığı engellemek adına
ıslahatlara gittiğini, kadırga yerine kalyon tipli gemilere
dönüldüğünü anlatmıştır.
Kitabın
on üçüncü bölümü (s.79-85) 1695 Nisan başı, Azak Kale’si
civarı... bölümüdür. Yazar bu bölümde Samokov seferi
dönüşünde Azap askerlerine katılan Kemal ve Azak kalesinin
durumu aktarılmıştır. Yazar bu bölümde Azap askerlerinin
Osmanlı askeri sistemi içerisinde hangi konumda olduğunu, kimlerin
bu rütbede olduğunu ve savaş esnasında hangi stili
kullandıklarını anlatmış ve Rusların iç liman elde etmek adına
Azak kalesini istediğini bu isteğin temelinde de Çar Petro’nun
Karadenize inme politikası yattığına değinmiştir.
Kitabın
on dördüncü bölümü (s.86-89) Nisan sonu ve 1695; Azak önleri
ve savaş... bölümüdür. Yazar bu bölümde Rus çarı
Petro’nun Azak kalesine yönelik faaliyetlere giriştiğini ve bu
bağlamda da nehirler vasıtası ile kalenin en hassas noktası olan
Dinyester nehrinin denize çıkış noktasına 120.000 kişilik Rus
ordusunu gönderdiğini kaydetmiştir. Azak kalesi karşılarına
gelen bu kuşatma sırasında içerisinde Eşrefin de bulunduğu
Salih reisin donanması ile hafifletmiş ve kuşatma Rusların geri
çekilmesi ile sonuçsuz kalmıştır.
Kitabın
on beşinci bölümü (s.90-92) Moskova Kraliyet Köşkü
bölümüdür. Yazar bu bölümde yaşanan Azak hadiselerini Rus
Çarı Petro gözünden değerlendirip Rus köşkünde neler
düşünüldüğünün, Karadeniz politikalarına olan bakışları
ele alınmış olup Petro’nun donanma kurma fikrinin özellikle de
nehir tipi donanmacılığı bir yana bırakıp güçlü denizlerde
kullanılmak üzere kurulacak bir donanma fikri ortaya çıkmış ve
bu bağlamda da Avrupa tersanelerinden Rusya’ya mühendisler
getirtilmiştir. Petro’nun açık denizlere çıkabildiği limanın
kuzey kutbundan olduğunu ve bu bağlamda da alternatif başka yollar
bularak güney sıcak denizlere inme yolunu aradığını etrafı
Baltıkta İsveç, Hazar da da Osmanlı olmasından dolayı tek yol
Karadeniz üzerinden aşağı denizlere ulaşmaktı.
Kitabın
on altıncı bölümü (s.93-102) Kışın Soğuk Günleri...
bölümüdür. Yazar bu bölümde karakterlerden Eşref ve Kemal’in
Gagauz milletinden insanlarla temasını, Gagauzların Hazarlardan
kalma millet olduklarını, Hıristiyan dinine inanan Türkler
olduklarını anlatmaktadır.
Kitabın
on yedinci bölümü (s.103-106) Ruslar kıpırdıyor, savaş çanları
çalıyor... bölümüdür. Yazar bu bölümde Çar Petro’nun halkı
üzerinde kurduğu otoriteyi sağlamlaştırmaya çalıştığı ve
halkına tıpkı Avrupalılar gibi davranmayı aşılamaya çalıştığı
onları modernizasyon etmeyi politika haline getirdiğini
aktarmaktadır. Karadeniz siyasetinde başarıya ulaşmanın yolunun
Azak kalesinin alınması olduğunu anlayan Petro tüm gücünü
kaleye yönelttiğini ve Osmanlı devleti’nin Temeşvarda
Avrupalılar ile savaş halinde olması dolayısıyla kalenin yardım
alamayacağı düşüncesi ile oraya yöneldiğini aktardı ve Azak
kalesi Osmanlı ordusundan ve Kırım Hanından destek gelemediği
için Rusların eline geçti. Bu noktada Rusya hem Karadeniz
politikalarında başarıya ulaşmış ve Avrupa seviyesine
yükselmişti. Yazar bu noktada Azak’ın düşmesini Osmanlı’nın
Viyana bozgunu sonrası ikinci gerileme aşaması olduğunu
kaydetmiştir.
Kitabın
on sekizinci bölümü (s.107-110) Azak’tan ayrılış...
bölümüdür. Yazar bu bölümde Azak kalesinin Rusların eline
geçmesinin ardından karakterlerin Azak kalesinden ayrıldıklarını
anlatır.
Kitabın
on dokuzuncu bölümü (s.111- 113) Rusların Karadeniz’e
yerleşme çabası... bölümüdür. Yazar bu bölümde Azak
kalesinin alınmasının ardından kaleyi tahkim eden Çar kalenin
korunmasını sağlamak adına kale etrafına liman yaptırdı.
Azak’ın ardından Karadenize ulaşan Petro daha da aşağı
denizlere inme politikasında gözünü Malta’ya dikmiş ve orayı
deniz üssü düşüncesi hakimdi. Karadenizde kendine yer bulan
Petro diğer hedefi olan Baltıka yönelecekti.
Kitabın
yirminci bölümü (s.114-115) Azak’tan Uzak Günler... Yazar
bu bölümde Azak kalesinden ayrılıp Kefe limanına giden
karakterler ekseninde Kefe’nin Osmanlı tarihi açısından hem
ticari hem de sancak konumu hakkında bilgiler aktarılmıştır.
Kitabın
yirmi birinci bölümü (s.116-125) Ve İstanbul, yeni savaşlara
doğru... Yazar bu bölümde donanmanın sefere çıkmadan
türbelerini ziyaret ettikleri Yahya Efendi’nin hayatından
bilgiler vermektedir. Yazar bu verilen bilgilerin kaynağını
kitabın sonunda eklediği notta Sabah Gazetesinin 18.06.2016 tarihli
yazısından alıntı yaptığını belirtmiştir.
Kitabın
yirmi ikinci bölümü (s.126-129) Ve yeni savaş... Yazar bu
bölümde Osmanlının Avrupa karşısında aldığı zaferler
karşısında moralleri düzelmeye başlasa da aynı ölçekte Avrupa
da gelişme göstermesi onları engelliyordu. Yaşanan Zenta
yenilgisi Osmanlı ordusunun morallerini bozdu
Kitabın
yirmi üçüncü bölümü (s.130-132) Ege’de Venedik bastırıyor
ve yeni savaş... Yazar bu bölümde Eşrefin
anlatımı ile Zenta yenilgisinin nasıl olduğunu, geçilemeyen
köprüyü, Tisa nehrinde yaşanan hadiseyi okuyucularına
aktarmıştır.
Kitabın
yirmi dördüncü bölümü (s.133-134) Yine Karadeniz, yine
Kırım... Yazar bu bölümde Rus Çarı Petronun Azak kalesinin
alınmasının ardından bölgede yaşayan Türk ve Müslüman Kırım
halkından rahatsız olduğunu onların Akdeniz siyasetlerine ket
vurduğunu düşündüğünü belirtmiş ve bu bağlamda da
Hıristiyanlaştırma adımlarının atıldığını aktarmıştır.
Bunun yanında yazar bu bölümde Zenta yenilgisi sonrası Osmanlı
Karlofça antlaşmasını imzalamış ve ilk defa toprak kaybı
yaşayarak gerileme dönemine girmişti.
Kitabın
yirmi beşinci bölümü (s.135-141) Büyük bir denizcinin
sonu... Yazar bu bölümde çalışamanın konusu da olan
Mezamorto Hüseyin Paşa’nın hasta yatağında yanına gelen
ziyaretçilerine dünyanın gelişimlerine açık olmalarını,
silah, gemi ve top yapımını öğrenmelerini nasihat ettiğini
kaydetmiştir. Bunun yanında haritalara önem verilmesi gerektiğinin
altını çizerek savaşlarda denizin durumunu, rüzgarın durumunu
iyice bilmenin önemine değinmiştir.
Kitabın
yirmi altıncı bölümü (s.142-143) Petro kaşınmaya,
karıştırmaya başlıyor... Yazar bu bölümde Karadeniz
siyasetinde söz hakkı elde eden Petro’nun Baltık Denizinde
mücadele halinde olduğu kral Şarlman hakkında bilgiler verdi.
Petro’nun Baltık mücadelesi ve oranın hakimiyeti için
yaşadıkları hadiseler anlatmıştır.
Kitabın
yirmi yedinci bölümü (s.144-151) Don Kazakları yine yağma ve
talanda... Yazar bu bölümde Karadeniz çevresinde yağma ve
talan yapmakta olan Don Kazaklarının Sinopa yaptıkları yağma
esnasında karakterlerden Eşrefin ailesi saldırıya uğramıştır.
Kitabın
yirmi sekizinci bölümü (s.152-157) Kuzeye, talancılara karşı
sefer... Yazar bu bölümde talancı Kazak gemilerine saldırı
yapan Türk donanması ve Kazak korsanların peşinden gidip Hacıbey
limanına gidip orada Kazakların mesken tuttukları köyleri
öğrenildi ve oralar bombalandı.
Kitabın
yirmi dokuzuncu bölümü (s.158-160) Rusya-İsveç İlişkileri
Osmanlıyı etkiliyor... Yazar bu bölümde Kuzey Avrupa’da
İsveç Kralı ve Petro arasındaki mücadeleye değinmiş ve savaşın
Osmanlıya sıçramasına sebep olan nedenler üzerinde durmuştur.
Kitabın
otuzuncu bölümü (s.161- 166) Ve savaş... Yazar bu bölümde
Kuzey deniz savaşı veya İsveç Rus savaşı zamanla Osmanlı
topraklarına sıçrayınca yaşanan olaylar doğrultusunda savaş
kaçınılmazdı ve Osmanlı ve Rusya arasında gerçekleşen Prut
savaşına, Özi kentinin tarih boyunca önemine değinmiştir.
Kitabın
otuz birinci bölümü (s.167-172) Hasret giderme ve savaş
üzerine eleştiriler... Yazar bu bölümde karakterler üzerinden
Prut savaşının bitiminde imzalanan barış hakkında yapılan
eleştirilere yer vermiştir.
Kitabın
otuz ikinci bölümü (s.173) Ve savaş sonrası İstanbul...
Hesap soruluyor... Yazar bu bölümde Rusya ile barış antlaşması
yaptığı için Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa’nın görevinden
alındığını kethüda, mektupçu ve çavuşlar katibinin Ruslardan
altın para ve mücevher aldıkları tespit edilip
cezalandırıldıklarını anlatmıştır. Bunun dışında da
Petro’nun antlaşma maddesi gereği Azak kalesini hemen vermediğini
belirtmiş Osmanlının yeni savaş tehdidi sayesinde Azak kalesi
Osmanlılara verildi.
Sonuç
olarak değerlendirildiğinde Azak Kalesinden Pruta ve Mezzamorto
Hüseyin Paşa adlı bu çalışma Osmanlı devleti’nin
Karlofça antlaşmasını imzalamaya mecbur olmasında ve ardından
yaşanan Rus savaşında nasıl bir dönemde gerçekleştiğinin
tarihsel bir kurgu şeklinde ele alınmasının bir örneğidir.
1600’lü yılların sonuna gelindiğinde Osmanlı devletinin deniz
savaşlarındaki eksikliklerini gözler önüne sermesi ve bu
eksiklikleri gidermek adına yapılan çalışmalar neticesinde dönem
hakkında bilgiler vermektedir. 18. yüzyılın başlarında
Karadeniz’in komşu devletlerce önemine değinen bu kitap olayları
tek taraflı ele almamış gerektiğinde karakterlerin sorduğu
sorular üzerinden Osmanlı Devleti’nin mücadele halinde bulunduğu
Don Kazaklarını, Rusları, Venediklileri anlatarak Osmanlı
Devleti’ni Azak kalesini kaybetmesine neden olacak hadiselere de
ışık tutarak okuyucularını bilgilendirmiştir. Kitap karakterler
olarak değerlendirildiğinde de yoğunlukla Kemal ve Eşref
ekseninde ilerlemiş diğer iki karakter olan İlya ve Marco geri
planda kalmıştır. Marco ve İlya’nın da katkılarının daha
fazla bahsedilmesi mühendislik ile ilgilenen Marco üzerinde
yoğunlaşılsaydı Osmanlı donanma tarihine ilgi duyan kitlenin
donanma hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalarını sağlayabilir
ve bu bakımdan da karakterlerin ele alınması bakımından eksiklik
yaşandığı düşünülebilir.