Translate

2 Şubat 2021 Salı

Kitap Tanıtımı

Kitap Tanıtımı/Book Rewiev

Süleyman Uygun, Osmanlı Lübnan’ında Değişim ve İç Çatışma: Marunî Asi Yusuf Bey Kerem(1823-1889), Gece Kitaplığı Yayınevi,Ankara 2017, 319s.,ISBN 978-605-288-040-1

Öznur YAVUZ





                    Cebel-i Lübnan coğrafyasında yaşayan toplukların inanç gelenek ve tarıma dayalı toplum yapısı, XIX. yüzyılda Batı tarzı birey ve toplum modelinin yoğun etkisine maruz kaldı. Batılı devletlerin oryantalistlerin ve emperyalistlerin kaygılarla inşa etmeye çalıştıkları yeni model bölgede içerisinden çıkılmaz sorunlarına sebebiyet vermiştir. Fransızlar olmak üzere Batılı devletlerin çıkarları doğrultusunda bölgede başlayan tanzim süreci Marunî, Dürzi, Şii ve Sünni Müslümanlar arasında düşmanlığa dönüştürdü. Yazar, Yusuf Bey Kerem’in biyografisini ele almamış Cebel-i Lübnan’ın tarihi siyasi sosyokültürel tüm bu değişimler etrafında daha kapsamlı ele alınmıştır. 1860 senesinden itibaren Cebel-i Lübnan mutasarrıfı Davud Paşa, Marunî patriği Bulus Masad ve Fransız misyoner okullarında yetişmiş olan Yusuf Bey Kerem idi. Yusuf Bey Kerem yeni mutasarrıflık düzeni tanzim edilene kadar Osmanlı devleti ve Fransız idareciler tarafından desteklendi ancak yeni düzene karşı isyan etmesi Osmanlı Devletinden ziyade bölgede etkin nüfuza sahip Fransızlardan tepki gördü. Yusuf Kerem ilk olarak Cebel-i Lübnan’dan uzaklaştırılarak İstanbul’a sürgüne gönderildi (12 Aralık 1861-17 Kasım 1864) Yusuf Kerem 1864 yılında tekrar Cebel-i Lübnan’a geri döndü ve Davut Paşaya karşı 1864-1867 yılları arasında yüzlerce insanın ölmesine sebebiyet veren isyan sürecini başlattı. Fransızlar, bölgedeki varlıklarına karşı tehdit olarak gördükleri Yusuf Kerem’i etkisizleştirme yoluna gittiler ve kontrol altında tutabileceklerini düşündükleri Cezayir’le (31 Ocak 1867). Yusuf Kerem, Cebel-i Lübnan’a dönebilmek için bir yıl sonra Cezayir’den Paris’e geçti, oradan Brüksel, Londra, Berlin, Viyana, Avusturya, Atina ve Roma gibi birçok Avrupa başkentinde girişimlerde bulundu, bunun yanı sıra her fırsatta Bab-ı Ali’ye başvurdu. Bab-ı Ali ve Fransızlar Cebel-i Lübnan için ona hiçbir fırsat tanımadılar. Sürgünde bulunduğu Napoli yakınlarında bir köyde 7 Nisan 1889 ‘da yaşamını yitirdi. Yaşadığı dönemde Fransızlar ve Batılı devletler tarafından idari ve siyasi oluşum içerisine dâhil edilmek istenmeyen Yusuf Kerem ölümünden sonra Fransız aydınlar, misyonerlik kurumları ve entelektüel Marunîler tarafından Lübnan ulusalcılığının ve seküler demokrasi hareketinin öncüsü olarak görüldü. Keremizim ideolojisine dönüşen bu fikir hareketi Marunî ve Arap milliyetçiliğinde de yerini almıştır.
            Eser, giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde yazar Yusuf Bey Kerem’in mensup olduğu Marunî toplumu hakkında bilgi vermiştir. Marunîler kimdir? Menşei olarak nereye dayanmaktadır? Yazar Marunîlerin mensup oldukları inanç, sosyo-kültürel ve politik yaşamlarına dair sorulara giriş bölümünde cevap bulmaya çalışmıştır. Yusuf Kerem’in erken dönem hayatı ve hayatının şekillendiği evre başlıklı 1. Bölümde yazar dağlık Lübnan’daki değişimle birlikte Yusuf Kerem’in hayatının şekillendiği dönemi konu almıştır. 1860 Marunî Dürzi Kıtali karşısında Yusuf Kerem başlıklı 2. Bölümde yazar büyük çatışma öncesinde Yusuf Kerem faaliyetleri, 1860 Marunî-Dürzi çatışması karşısında vb. başlıklara yer verilmiştir. İlk sürgün ve Yusuf Kerem’in sürgün edildiği İstanbul’dan tekrar geri dönüşü ve Davut Paşa mücadelesine, bu mücadelede büyük güçlerin devreye girmesine ve Yusuf Kerem’in asiliği başlıklı 3.bölümde yazar Yusuf Kerem’in sürgün edildiği İstanbul’dan tekrar mücadelesine, bu mücadelede büyük güçlerin devreye girmesine ve Yusuf Kerem’in asiliği, Cebel-i Lübnan’daki son günlerini ve siyasi yaklaşımlar hakkında bilgi vermiştir. Yusuf Kerem’in Cezayir ve Avrupa sürgünü başlıklı 4. Bölümde ise yazar Cezayir sürgünü Yusuf Kerem’in Paris’te kaldığı günler, diğer Avrupa başkentlerine başvurması son olarak da Napoli’ye geçişi ve hayatının son günleri hakkında bilgiler vermiştir. Sonuç bölümünde yazar çalışmanın genel bir değerlendirmesini yaparak konuyu özetlemiştir. Ekler kısmında yazar Yusuf Kerem ve yaşadığı coğrafya ya dair görsellere yer vermiştir. Çok sayıda iç ve dış aktörün rekabet halinde olduğu ve birbirinden farklı görüşlerin yaşandığı cebel-i Lübnan coğrafyası hakkında yapılan çalışmada yaşanan en önemli sorun kaynakların konuyu ele alış biçimindeki uç noktalara varan farklı duruş sergilemekteydi. Bu sorun önsözde yazar tarafından dile getirilmektedir.
            Bir tarafın asi, ihtilalci ve eşkıya olarak gördüğü Yusuf Kerem’i diğer tarafın ise ulusal bir kahraman olarak telakki etmekte ve eserlere de benzer şekilde yansıtılmaktadır. Bu noktada yazarın kaynak tenkidini ciddiyetle yaptığı, kaynaklardaki popülist ve sübjektif yaklaşımları ciddi bir analize tabi tuttuğu ve çağdaşı kaynaklarla kıyaslamaya yönelik bir yöntem takip ettiği anlaşılmaktadır. Yazar, Osmanlı resmi kaynakları aynı zamanda Lübnan kaynaklarından istifade ederek çalışmayı ele almıştır. Kaynakça kısmında, Osmanlı arşiv belgeleri ve bu bölgeler içerisinde yer alan Yusuf Kerem hakkında kaleme alınan tahribatların üzerinde durulmuştur. Bunun haricinde Fransız ve İngiliz seyyah ve subaylarının hatıralarına başvurulmuştur. Ayrıca Yusuf Kerem’in bizzat kaleme aldığı eserlerin de incelendiği, günümüzde yaşayan aile etraflarıyla da iletişime geçildiği, belge ve kaynak testinde bulunduğu eserin önsözünden anlaşılmaktadır. Yazar bu eseriyle, bilhassa Lübnan ve Suriye tarihine genel itibariyle de Ortadoğu tarihine önemli katkı sunmuştur. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Lübnan ve havalisi Mezopotamya Akdeniz’e açılan önemli bir mahrecidir. Doğu Akdeniz ve Ortadoğu üzerinde emelleri olan büyük güçler için ise oldukça stratejik öneme sahip bir noktada yer almaktaydı. Bölgenin dış müdahalelerine açık en zayıf noktası ise birçok inanç, mezhep, kavim ve topluluğa ev sahipliği yapan karışık yapısıydı. Bölge üzerinde emelleri olan tüm büyük güçler, Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmeye başladığı bir süreçte çok unsurlu ve aktörlü bu yapıda istifade ederek bölgeye nüfuz etme yoluna gittiler. Doğu Akdeniz dağ kıvrımlarının sınırlandırılmış bir bölgesinde yer alan Cebel-i Lübnan’da 19.yüzyılda yaşanan olaylar ve bu olaylarda ön plana çıkan Yusuf Bey Kerem’in monografisi kitabın ana unsurlarını oluşturmaktadır.
        Napoli’de bulunan naaşı Cebel-i Lübnan’a getirildi daha sonra mumyalanarak Ehden’de bulunan Seint Georges Kilisesinde teşhir edildi ve aynı zamanda heykeli dikildi. Yusuf Kerem’in yıllarca kazandığı tecrübe ile yazdığı eserlerde bu ideolojinin oluşumuna katkı sağladı. Yusuf Kerem, hayatı boyunca doğulu inanç ve gelenekle, Batı’nın yaşam ve modernizmi arasında yön bulmaya çalışan ve amacına ulaşmak isteyen bir şahsiyet olmuştur. Büyük güçlerin reel politikalarında yaşam hakkı tanınmayan Kerem ve Keremizm ideolojisi bağımsızlık hayali kuran toplulukların hayalini süslemekten ziyade büyük güçlerin çıkar ve hedefleri doğrultusunda Osmanlı’dan ayrılmak isteyen Ortadoğulu toplumlara, başkaldırının ve milliyetçiliğin ilham kaynağı olarak gösterildi ve Arap ulusçuluğunun doğuşundaki sembol şahsiyetler arasında yerini almıştır. Doğu Akdeniz’in dağ kıvrımlarıyla sınırlandırdığı bir bölgede yer alan Lübnan coğrafyası, din ve asabiyete bağlı Marunîler, Dürziler, Mütevaliler, Rumlar, Araplar ve Ermeniler gibi birçok kavim ve unsura ev sahipliği yapmaktadır. Tarihi süreç boyunca kendilerine has kadim gelenek ve inançların devam ettiren bu topluluklar, Osmanlı iradesi ve hoşgörüsü altında da geç döneme kadar bu yapılarının muhafaza ettiler. Ancak toplumsal yapı 19.y.y’da hiç olmadığı kadar ciddi değişim ve dönüşüm sürecine girdi. Marunîler, ilk dönemlerinden beri Lübnan ve Cebel-i Lübnan’ın tarihini yapanların kendi ırkları olduğunu iddia etmektedir. Onlara göre Lübnan halkı Marunî bir halktır veya Lübnanlılar Marunîlerdir. Hatta Marunî araştırmacılar Fenike kökenli olduklarını iddia ederek tarihlerini milattan önceki dönemlere kadar götürmekteler.
            Batılı devletlerin Cebel-i Lübnan’a olan ilgisinin mihenk taşının oluşturan mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı, imparatorluğun yıkılışına kadar, fiili müdahaleler süreci başlatan kırılma noktası oldu. Mısır savaşı sırasında İbrahim Paşa tarafından işgal edilen Dağlık Osman dönemine yıllık vergiyi bile çoğu zaman ödenmeyen dağlık Lübnan’ın bu vergisi, İbrahim Paşa döneminde üç katına çıkarılmıştı. Dağlık Lübnan’ın İbrahim Paşa ‘ya karşı isyan ederek Osmanlı saflarına katılmalarına da vergi meselesi önemli bir yer teşkil etmişti. Mısır valisinin isyanı bastırmak için Rusya ve bölgede yeniden idaresini tesis ve tanzim ederken, Batılı devletlerin daha yoğun müdahalesiyle karşı karşıya kaldı. Fransızların politikalarında yaşam hakkı tanınmayan Yusuf Kerem, daha sonra bağımsızlık peşindeki toplulukların hayalini süsleyen Keremizim ideolojiyle getirdi. Aslında Yusuf Kerem, bu ideolojiyle daha ziyade büyük güçlerin çıkar ve hedefleri doğrultusunda Osmanlı’dan ayrılmak isteyen Ortadoğulu kavimlere seküler demokrasinin ihtilalciliğinin ve başkaldırının ilham kaynağı olarak Arap ulusçuluğunun doğuşundaki sembol şahsiyetlerden biri haline getirilmiştir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZLE BUTONUNA TIKLA ABONE OL ! Yazılarınızı E-posta Adresimize Gönderebilirsiniz.