Translate

2 Şubat 2021 Salı

 

Kitap Tanıtımı/Book Review

Ali Külebi, Azak Kalesi’nden Pruta ve Mezamorto Hüseyin Paşa, Berikan Yayınevi, Ankara 2019, 174 s., ISBN: 978-605-7501-95-0

                                                               Emine Naz GÖZÜKAN



            Kitap içindekiler ve önsözün ardından otuz iki bölüm ve nottan oluşmaktadır. Yazar kitabın önsözünde çalışmaya konu olan dönemin Osmanlı imparatorluğunun Duraklama devrinin son, Gerileme Devrinin de ilk yılları olduğunu belirtip devletin başında bulunan sefere çıkan son padişah olan II. Mustafa’nın Avusturaya’ya karşı zafer aldığını, Kaptan- ı Derya Mezamorto Hüseyin Paşa’nın denizlerde Venediklilere kazandığı üstünlüğü elde etmiş olsalar da bozulan devlet yönetiminin, Yeniçeri ocağının ve yapıcılıktan çok yıkıcılığa çalışan medreseler doğrultusunda bu kazanımların elden çıkarak imparatorluğun gerileme devrine girdiğini aktarmıştır. Yazar ayrıca önsöz kısmında çalışmasının imparatorluğun içine düştüğü yirmi yıllık gerileme süreci içerisinde imparatorluğu eski ihtişamlı zamanlarına döndürebilmek için verilen çabanın, o dönemlere tanıklık etmiş insanın, donanmanın ve yaşanan savaşların tarihsel bir kurgu eşliğinde okuyucularına aktardığını belirtmiştir.

    Kitabın birinci bölümü (s.9-13) Mayıs 1689 – Sinop Tersanesi bölümüdür. Yazar bu bölümde Sinop sahilinde tahta kılıçları ile kendi kendilerine talim yapmakta olan Kemal, Eşref, İlya ve Marko adındaki çocukların Sinop Tersane Kahyası Hüsrev Ağa ile tanışmalarını anlatmıştır. Tanışmaları esnasında çocukların yapmış oldukları gemi modellerinin dikkatini çekmesi üzerine çocuklarla yaptıkları gemiler hakkında sohbet eden ağa çocukların donanmaya hevesli olduğunu fark ettiğini anlatmıştır.

       Kitabın ikinci bölümü (s.14-18) Gençler Yeni Bir Dünyaya Adım Atıyorlar... bölümüdür. Yazar bu bölümde Sinop sahilinde çocuklarla sohbet eden Hüsrev Ağa’nın çocuklardan Eşref’in babası olan Abdullah Çavuş ile olan konuşmalarına yer vermiştir. Bunun dışında okuyucularına Hüsrev Ağa ile Abdullah Çavuşun geçmişlerini sunarak yakınlıklarına değinmiştir. Oğlunu bir sene evvelki Samokova gezisine yanında götürdüğünü ve oğlunun oradalarda faydalı şeyler öğrendiğini anlatıp kendisinden yeniden Samokova’ya yönelik bir gezi yapmasını ama bu seferde çocukları yanında götürmesini ister. Bu şekilde hikaye çocuklar ekseninde denizlere taşınmıştır.

    Kitabın üçüncü bölümü (s.19-23) Hazırlık ve Yolculuk.. bölümüdür. Yazar bu bölümde Samokova’ya gitmek için binilecek geminin hazırlıklarına değinerek okuyucularına gemilerin onarıma alınması için kalafata çekileceğini, yağlama işinin gemilerin kat ettiği yol için önemine değinmiş ve yağlanmamış gemilerin daha maliyetli olduğunu anlatarak gemicilik kavramları hakkında bilgi vermiştir. Yazar bu bölümde ayrıca yeni tip üç ambarlı kalyon tipi geminin özelliklerine değinerek 90 top alabilecek kapasitede olduğunu anlatıp İsperkıçlı ve Kır At başı yapılı olduğunu anlattı. Bu yeni gemi meşe ağacından yapılmış kaburgaları da karaağaçtan yapıldığını aktarır. Bunun dışında gemide görevli olan mürettbatın kimler olduğunu ve hangi görevlerde bulunacaklarına değinmektedir.

    Kitabın dördüncü bölümü (s.24-30) Eski bir Korsanın Anıları... bölümüdür. Yazar bu bölümde Azak kalesine giden gemide çocukların sorduğu sorular ekseninde okuyucularına bilgi vermektedir. Bu bölümde Azak kalesine giden geminin reisi Salih Reis çocukların yaptıkları gemilerin çizimlerine bakmış ve onlara donanma tarihine ışık tutacak bilgilere yer vermektedir.

    Kitabın beşinci bölümü (s.31-41) Denize ve denizciliğe atılan yeni adımlar... bölümüdür. Yazar bu bölümde Karadeniz’in ortalarına ulaşan gemide top atış talimi yapıldığı anı kaydeder ve yine karakterler üzerinden gemi kaç adet top bulunduğuna işaret etmektedir. Karakterlerin sorusu üzerinden Venedik ile olan deniz mücadelesine değinniş ve kitaba da adını veren Mezamorto Hüseyin Paşa’nın hayatı hakkında bilgiler aktarmıştır. Bunun yanında Hüseyin Paşa ile Sicilya’ya kamufle olmuş bir şekilde çıktıklarını anlatırken Sicilya adası hakkında bilgiler verip oranın İtalya’nın tarım kaynağı olduğunu ve oranın tarımdan bol olması yönü ile Cezayirli korsanların ilgisini çektiğini aktarmıştır.

    Kitabın altıncı bölümü (s.42-45) Azak Kalesi’ni öğreniyorlar:.. bölümüdür. Yazar bu bölümde çocukların sormuş olduğu Kerç boğazının sığlığı konusunu ele alarak hem çocuklara hem de okuyucularına Kerç boğazının tarihinin 1000 yıla dayandığına, ticarete uygun olmasının nedenini n Azak’ın girişi olmasına, nehirler vasıtası ile oradan Rusya içlerine gidişlerine ve Rusların Karadenize ulaşma politikalarında neden hedef noktasında olduğunu anlatmaktadır. Bunun yanında yazar reisin çocuklara sorduğu sual üzerinden İbni Batuta’nın 400 yıl evvel oralara geldiğini ve kalenin Cenevizlilerin elinde bulunduğu dönemden Fatihin Türk gölü haline getirmesinden sonraki döneme kadar olan hadiseleri anlatmaktadır.

    Kitabın yedinci bölümü (s.46-50) Ve de ilk deniz savaşları... bölümüdür. Yazar bu bölümde geminin Azak kalesine varmasına yakın bir yerde karşısına çıkan Don Kazak korsanları ile olan karşılaşmasını aktarır. Bu kısımda yazar mücadeleyi ele alırken Don Kazaklarının kullandıkları gemiler hakkında bilgiler verilmiştir.

    Kitabın sekizinci bölümü (s.51-57) Artık Azak’talar... bölümüdür. Yazar bu bölümde karakterlerin Azak kalesine vardıklarını ve Salih reisin kullanmış oldukları kalyon tipi donanma gemisinin Osmanlı’ya deniz savaşlarına girecekleri vakit avantaj sağlayacağını, Venediklilerin son elli yıldır denizde Osmanlı’ya karşı aldıkları üstünlüğün kalyon kullanmalarına değindiğini ve Osmanlı’nın Akdenizi kontrolünde kalyonların işe yarayacağını aktarır. Karakterler Azak kalesini gezerken yazar da onların bakış açısı ile Azak kalesinin tarihini, idaresinde kimler olduğunu, tarihi süreç içerisinde defalarca saldırılara maruz kalmasına rağmen esas şeklini hiçbir zaman kaybetmediğini anlatmıştır. Bunun yanında yazar bölüm içerisinde Azak kalesini anlatırken Karadeniz sahilinde korsanlık yapmakta olan Don Kazakları hakkında bilgiler verip onların Ukrayna ve Rusya’da yaşayan yerli halkın karışımı ile ortaya çıkan bir grup olduğunu ve millet olamadıkları için köklü bir tarih ve kültürleri olmadığını belirtir. Dillerinin karışıklığına değinerek yer yer onları Hazarlar vasıtası ile Türk olarak görseler de onların esas itibari ile Slav olduğunu vurgulamıştır. Ekonomik kaynaklarının balıkçılık olduğunu ve nehirler vasıtası ile denizlere açılınca korsanlık yağmağa başladıklarını anlatır. Yazar Don Kazaklarının bir nevi paralı asker olduklarını ve Karadeniz de donanma bulunmadığı zamanlarda İstanbula, Sinopa, İrana saldırılar düzenlediklerini ve kitaba bahis olan dönemlerde Çar Petronun Akdenize inme siyaseti gereği Osmanlı’ya karşı kışkırtma adımları için kullanıldığını anlatmıştır.

    Kitabın dokuzuncu bölümü (s.58-63) Azak günleri... bölümüdür. Yazar bu bölümde Azak gezisi esnasında sohbet ettikleri Trabzon asıllı Kıpçak Türkü olan Ali Çavuştan Azak kalesinin Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinden sonra kalenin tarihi ve yaşadığı çatışmaları anlatmıştır. Kalenin yaşadığı en büyük saldırının Kanuni döneminde yaşandığını ve aynı dönemde de kuzeyde Ruslar’ın IV. İvan önderliğinde Rus birliğini sağlama emelleri olduğunu ve bu noktada da Rusların Kazan ve Ejderhan’ın ele geçirilmesine değinmiştir. Ruslar’ın Altınordu devleti’nin topraklarını aldıktan sonra Baltıka yönelme ihitiyacının Avrupalılara yaklaşmak olduğunu vurgulamıştır.

    Kitabın onuncu bölümü (s.64-68) Yola çıkış ve yeni deneyimler... bölümüdür. Yazar -bu bölümde karakterlerin Azak kalesinde gördüklerini anlatmalarına değinerek okuyucularına Azak kalesinde yaşayan insanların farklı milletlerden oluşlarını, rengarenk kıyafetlerini, balıkçılıkla geçindiklerini, mersin hayvarı ticareti yaptıklarını ve kalenin serhat kalesi olması dolayısıyla bu denli saldırılara uğradığını aktarmıştır. Bunun yanında karakterlerin sorusu üzerinden Rus milleti hakkında bilgilere değinilerek onları özellikle de Petro ışığında okuyucularına sunmuştur. Petro’nun Alman milleti ile büyümesi dolayısıyla Avrupa kültürüne hem hakim hem de meraklı bir yapısı olduğunu ve yaşadığı bölgeye gelen askerlerden topçuluk dersleri alıp ablasına karşı gelip devletin başına geçtiğini anlatmıştır. Samokova’ya giden geminin rotasında yer alan Hacıbey günümüzde Odesa adını alan limana vardıklarında liman hakkında detaylı bilgiler verip halkının çoğunluğunu Tatar, Slav, Rum, Rus ve Yahudilerden oluştuğunu anlatarak ticaretler arasında önemli bir liman olduğunu anlatmış ve sefere çıkan gemi ulaşması gereken Samokova’ya varmıştı.

    Kitabın on birinci bölümü (s.69-71) Eylül, 1694- Sakız Adası açıkları... bölümüdür. Yazar bu bölümde yaşanılan dönemi 5 yıl ileri götürerek anlatmaya başlamıştır. Bu bölümde çocuk karakterler büyümüş ve yeteneklerine göre Osmanlı ordusunda dağılmışlardı. Eşref Samokova gezisinde geminin kaptanı olan Salih Reisin emri altına girmiş, demirciliğe merak salan İlya Samokovda kalmış, Kemal de Azap askerlerine katıldığını anlatmış ve Markonun da çizim yeteneği olduğundan mühendishaneye gönderildiğini anlatarak olayları bu eksenle ele alacağını belirtmiştir.

    Kitabın on ikinci bölümü (s.72-78) Ekim 1694, İstanbul, Haliç Tersanesi... bölümüdür. Yazar bu bölümde Sakız adasının Venedikliler tarafından işgal edildiği dönem ele alınmış olup son zamanlarda yaşanan bu bozgunların nedenleri top teknolojisinde geride kalma, ihmaller ve sürekli değişen kaptan-ı deryalar olduğunu aktarmıştır. Sakız adasının Venediklilerden geri alınması konusunda Köprülü ailesine mensup olan Amcazade Hüseyin Paşa kaptan-ı deryalığa getirildiğini anlatmıştır. Bu noktada da devreye kitaba konu olan Hüseyin Paşa dahil edilmiş olup seferin başına getirildiğini ve bu seferde karşılarında olan Venedik donanmasının başında Antonio Zeno olduğunu ve onun donanmasında bulunan galeaslardan bahsetmiş olup galeas tipi gemilerin yüksek yapılı olmaları dolayısıyla ele geçirilmelerinin zor olduğunu belirtsede aynı zamanda taşıdığı top bakımından hareket hızı azaldığından bu tip gemilerin kullanımının dezavantajlı olduğunu aktarmıştır. Venedik ile yaşanan bu mücadelelede Hüseyin Paşa’nın donanmasının galip çıktığını ve kaptan-ı derya gemisi olarak da Salih Reis’in gemisinin ‘’Kapudane’’ gemisi olduğunu aktarmıştır. Bu noktada denizlerde Venediklilerin geri çekilmesinin Hüseyin Paşa’ya donanmadan kaynaklı olan başarısızlığı engellemek adına ıslahatlara gittiğini, kadırga yerine kalyon tipli gemilere dönüldüğünü anlatmıştır.

    Kitabın on üçüncü bölümü (s.79-85) 1695 Nisan başı, Azak Kale’si civarı... bölümüdür. Yazar bu bölümde Samokov seferi dönüşünde Azap askerlerine katılan Kemal ve Azak kalesinin durumu aktarılmıştır. Yazar bu bölümde Azap askerlerinin Osmanlı askeri sistemi içerisinde hangi konumda olduğunu, kimlerin bu rütbede olduğunu ve savaş esnasında hangi stili kullandıklarını anlatmış ve Rusların iç liman elde etmek adına Azak kalesini istediğini bu isteğin temelinde de Çar Petro’nun Karadenize inme politikası yattığına değinmiştir.

    Kitabın on dördüncü bölümü (s.86-89) Nisan sonu ve 1695; Azak önleri ve savaş... bölümüdür. Yazar bu bölümde Rus çarı Petro’nun Azak kalesine yönelik faaliyetlere giriştiğini ve bu bağlamda da nehirler vasıtası ile kalenin en hassas noktası olan Dinyester nehrinin denize çıkış noktasına 120.000 kişilik Rus ordusunu gönderdiğini kaydetmiştir. Azak kalesi karşılarına gelen bu kuşatma sırasında içerisinde Eşrefin de bulunduğu Salih reisin donanması ile hafifletmiş ve kuşatma Rusların geri çekilmesi ile sonuçsuz kalmıştır.

    Kitabın on beşinci bölümü (s.90-92) Moskova Kraliyet Köşkü bölümüdür. Yazar bu bölümde yaşanan Azak hadiselerini Rus Çarı Petro gözünden değerlendirip Rus köşkünde neler düşünüldüğünün, Karadeniz politikalarına olan bakışları ele alınmış olup Petro’nun donanma kurma fikrinin özellikle de nehir tipi donanmacılığı bir yana bırakıp güçlü denizlerde kullanılmak üzere kurulacak bir donanma fikri ortaya çıkmış ve bu bağlamda da Avrupa tersanelerinden Rusya’ya mühendisler getirtilmiştir. Petro’nun açık denizlere çıkabildiği limanın kuzey kutbundan olduğunu ve bu bağlamda da alternatif başka yollar bularak güney sıcak denizlere inme yolunu aradığını etrafı Baltıkta İsveç, Hazar da da Osmanlı olmasından dolayı tek yol Karadeniz üzerinden aşağı denizlere ulaşmaktı.

    Kitabın on altıncı bölümü (s.93-102) Kışın Soğuk Günleri... bölümüdür. Yazar bu bölümde karakterlerden Eşref ve Kemal’in Gagauz milletinden insanlarla temasını, Gagauzların Hazarlardan kalma millet olduklarını, Hıristiyan dinine inanan Türkler olduklarını anlatmaktadır.

    Kitabın on yedinci bölümü (s.103-106) Ruslar kıpırdıyor, savaş çanları çalıyor... bölümüdür. Yazar bu bölümde Çar Petro’nun halkı üzerinde kurduğu otoriteyi sağlamlaştırmaya çalıştığı ve halkına tıpkı Avrupalılar gibi davranmayı aşılamaya çalıştığı onları modernizasyon etmeyi politika haline getirdiğini aktarmaktadır. Karadeniz siyasetinde başarıya ulaşmanın yolunun Azak kalesinin alınması olduğunu anlayan Petro tüm gücünü kaleye yönelttiğini ve Osmanlı devleti’nin Temeşvarda Avrupalılar ile savaş halinde olması dolayısıyla kalenin yardım alamayacağı düşüncesi ile oraya yöneldiğini aktardı ve Azak kalesi Osmanlı ordusundan ve Kırım Hanından destek gelemediği için Rusların eline geçti. Bu noktada Rusya hem Karadeniz politikalarında başarıya ulaşmış ve Avrupa seviyesine yükselmişti. Yazar bu noktada Azak’ın düşmesini Osmanlı’nın Viyana bozgunu sonrası ikinci gerileme aşaması olduğunu kaydetmiştir.

    Kitabın on sekizinci bölümü (s.107-110) Azak’tan ayrılış... bölümüdür. Yazar bu bölümde Azak kalesinin Rusların eline geçmesinin ardından karakterlerin Azak kalesinden ayrıldıklarını anlatır.

    Kitabın on dokuzuncu bölümü (s.111- 113) Rusların Karadeniz’e yerleşme çabası... bölümüdür. Yazar bu bölümde Azak kalesinin alınmasının ardından kaleyi tahkim eden Çar kalenin korunmasını sağlamak adına kale etrafına liman yaptırdı. Azak’ın ardından Karadenize ulaşan Petro daha da aşağı denizlere inme politikasında gözünü Malta’ya dikmiş ve orayı deniz üssü düşüncesi hakimdi. Karadenizde kendine yer bulan Petro diğer hedefi olan Baltıka yönelecekti.    

    Kitabın yirminci bölümü (s.114-115) Azak’tan Uzak Günler... Yazar bu bölümde Azak kalesinden ayrılıp Kefe limanına giden karakterler ekseninde Kefe’nin Osmanlı tarihi açısından hem ticari hem de sancak konumu hakkında bilgiler aktarılmıştır.

    Kitabın yirmi birinci bölümü (s.116-125) Ve İstanbul, yeni savaşlara doğru... Yazar bu bölümde donanmanın sefere çıkmadan türbelerini ziyaret ettikleri Yahya Efendi’nin hayatından bilgiler vermektedir. Yazar bu verilen bilgilerin kaynağını kitabın sonunda eklediği notta Sabah Gazetesinin 18.06.2016 tarihli yazısından alıntı yaptığını belirtmiştir.

    Kitabın yirmi ikinci bölümü (s.126-129) Ve yeni savaş... Yazar bu bölümde Osmanlının Avrupa karşısında aldığı zaferler karşısında moralleri düzelmeye başlasa da aynı ölçekte Avrupa da gelişme göstermesi onları engelliyordu. Yaşanan Zenta yenilgisi Osmanlı ordusunun morallerini bozdu

    Kitabın yirmi üçüncü bölümü (s.130-132) Ege’de Venedik bastırıyor ve yeni savaş... Yazar bu bölümde Eşrefin anlatımı ile Zenta yenilgisinin nasıl olduğunu, geçilemeyen köprüyü, Tisa nehrinde yaşanan hadiseyi okuyucularına aktarmıştır.

    Kitabın yirmi dördüncü bölümü (s.133-134) Yine Karadeniz, yine Kırım... Yazar bu bölümde Rus Çarı Petronun Azak kalesinin alınmasının ardından bölgede yaşayan Türk ve Müslüman Kırım halkından rahatsız olduğunu onların Akdeniz siyasetlerine ket vurduğunu düşündüğünü belirtmiş ve bu bağlamda da Hıristiyanlaştırma adımlarının atıldığını aktarmıştır. Bunun yanında yazar bu bölümde Zenta yenilgisi sonrası Osmanlı Karlofça antlaşmasını imzalamış ve ilk defa toprak kaybı yaşayarak gerileme dönemine girmişti.

    Kitabın yirmi beşinci bölümü (s.135-141) Büyük bir denizcinin sonu... Yazar bu bölümde çalışamanın konusu da olan Mezamorto Hüseyin Paşa’nın hasta yatağında yanına gelen ziyaretçilerine dünyanın gelişimlerine açık olmalarını, silah, gemi ve top yapımını öğrenmelerini nasihat ettiğini kaydetmiştir. Bunun yanında haritalara önem verilmesi gerektiğinin altını çizerek savaşlarda denizin durumunu, rüzgarın durumunu iyice bilmenin önemine değinmiştir.

    Kitabın yirmi altıncı bölümü (s.142-143) Petro kaşınmaya, karıştırmaya başlıyor... Yazar bu bölümde Karadeniz siyasetinde söz hakkı elde eden Petro’nun Baltık Denizinde mücadele halinde olduğu kral Şarlman hakkında bilgiler verdi. Petro’nun Baltık mücadelesi ve oranın hakimiyeti için yaşadıkları hadiseler anlatmıştır.

    Kitabın yirmi yedinci bölümü (s.144-151) Don Kazakları yine yağma ve talanda... Yazar bu bölümde Karadeniz çevresinde yağma ve talan yapmakta olan Don Kazaklarının Sinopa yaptıkları yağma esnasında karakterlerden Eşrefin ailesi saldırıya uğramıştır.

    Kitabın yirmi sekizinci bölümü (s.152-157) Kuzeye, talancılara karşı sefer... Yazar bu bölümde talancı Kazak gemilerine saldırı yapan Türk donanması ve Kazak korsanların peşinden gidip Hacıbey limanına gidip orada Kazakların mesken tuttukları köyleri öğrenildi ve oralar bombalandı.

    Kitabın yirmi dokuzuncu bölümü (s.158-160) Rusya-İsveç İlişkileri Osmanlıyı etkiliyor... Yazar bu bölümde Kuzey Avrupa’da İsveç Kralı ve Petro arasındaki mücadeleye değinmiş ve savaşın Osmanlıya sıçramasına sebep olan nedenler üzerinde durmuştur.

    Kitabın otuzuncu bölümü (s.161- 166) Ve savaş... Yazar bu bölümde Kuzey deniz savaşı veya İsveç Rus savaşı zamanla Osmanlı topraklarına sıçrayınca yaşanan olaylar doğrultusunda savaş kaçınılmazdı ve Osmanlı ve Rusya arasında gerçekleşen Prut savaşına, Özi kentinin tarih boyunca önemine değinmiştir.

    Kitabın otuz birinci bölümü (s.167-172) Hasret giderme ve savaş üzerine eleştiriler... Yazar bu bölümde karakterler üzerinden Prut savaşının bitiminde imzalanan barış hakkında yapılan eleştirilere yer vermiştir.

    Kitabın otuz ikinci bölümü (s.173) Ve savaş sonrası İstanbul... Hesap soruluyor... Yazar bu bölümde Rusya ile barış antlaşması yaptığı için Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa’nın görevinden alındığını kethüda, mektupçu ve çavuşlar katibinin Ruslardan altın para ve mücevher aldıkları tespit edilip cezalandırıldıklarını anlatmıştır. Bunun dışında da Petro’nun antlaşma maddesi gereği Azak kalesini hemen vermediğini belirtmiş Osmanlının yeni savaş tehdidi sayesinde Azak kalesi Osmanlılara verildi.


                Sonuç olarak değerlendirildiğinde Azak Kalesinden Pruta ve Mezzamorto Hüseyin Paşa adlı bu çalışma Osmanlı devleti’nin Karlofça antlaşmasını imzalamaya mecbur olmasında ve ardından yaşanan Rus savaşında nasıl bir dönemde gerçekleştiğinin tarihsel bir kurgu şeklinde ele alınmasının bir örneğidir. 1600’lü yılların sonuna gelindiğinde Osmanlı devletinin deniz savaşlarındaki eksikliklerini gözler önüne sermesi ve bu eksiklikleri gidermek adına yapılan çalışmalar neticesinde dönem hakkında bilgiler vermektedir. 18. yüzyılın başlarında Karadeniz’in komşu devletlerce önemine değinen bu kitap olayları tek taraflı ele almamış gerektiğinde karakterlerin sorduğu sorular üzerinden Osmanlı Devleti’nin mücadele halinde bulunduğu Don Kazaklarını, Rusları, Venediklileri anlatarak Osmanlı Devleti’ni Azak kalesini kaybetmesine neden olacak hadiselere de ışık tutarak okuyucularını bilgilendirmiştir. Kitap karakterler olarak değerlendirildiğinde de yoğunlukla Kemal ve Eşref ekseninde ilerlemiş diğer iki karakter olan İlya ve Marco geri planda kalmıştır. Marco ve İlya’nın da katkılarının daha fazla bahsedilmesi mühendislik ile ilgilenen Marco üzerinde yoğunlaşılsaydı Osmanlı donanma tarihine ilgi duyan kitlenin donanma hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalarını sağlayabilir ve bu bakımdan da karakterlerin ele alınması bakımından eksiklik yaşandığı düşünülebilir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZLE BUTONUNA TIKLA ABONE OL ! Yazılarınızı E-posta Adresimize Gönderebilirsiniz.