Translate

1 Ocak 2021 Cuma

Kitap Tanıtımı

                                            Kitap Tanıtımı/ Book Rewiev
Hakan Güngör, 2.Dünya Savaşı Yıllarında Balkanlar’dan Filistin’e Yahudi Göçü, Kömen Yayınları, Konya 2020, 147s., ISBN: 978-605-2074-58-9





Öznur YAVUZ

Hakan Güngör, 1986 yılında Muş’ta doğdu. Lisans eğitimini 19 Mayıs Üniversitesi’nin Tarih Bölümünde 2007 yılında tamamlayarak, Master ve Doktora eğitimi için Amerika Birleşik Devletleri’ne 2009 yılında gitti. ABD’nin Florida State Üniversitesi’nin Tarih Bölümü’nde Master ve Doktora çalışmalarını Prof. Dr. Peter Garretson ve Prof. Dr. Will Hanley ile 2010 ve 2016 yılları arasında yaptı. 2017 Yılında atandığı Ordu Üniversitesi Tarih Bölümü’nde Cumhuriyet Tarihi ve Ortadoğu Tarihi alanlarında dersler vermektedir. Uluslararası birçok alanda yayın ve konferans yapmıştır.

II. Dünya Savaşı yıllarında ölümle yüz yüze kalan milyonlarca insan ya zorla yerinden edildi ya da yaşamak için evinden kaçmak zorunda kaldı. Mültecilerin bu kitlesel hareketine Almanya’nın başlattığı savaş, ırk ve etnik köken ideolojisine dayanan düşmanlığı yol açtı. Savaş boyunca maruz kaldıkları zulüm, işkence ve baskı neticesinde evini terk eden veya sınır dışı edilen mülteciler kesin olarak bilinmemekle beraber, Kulischer, Vernant ve Marrus gibi tarihçiler bu rakamım 30 milyon üzerinde olduğunu ileri sürmektedirler. Bu kitap üç bölümden oluşmaktadır. Türkiye ve Yahudiler adlı birinci bölümde; Türkiye 1930’lardan 1944’e kadar Nazi zulmünden binlerce Yahudi’yi kurtarmıştır. 1930 ve 1940 yılları arasında Avrupa’dan gelen Yahudiler ülke içindeki çeşitli bilim ve sanayi kuruluşlarında istihdam edilerek, Türkiye’nin modernleşmesinde rol oynadılar.

Türkiye gelenlere ev sahipliği yaparken, göç eden Yahudiler üreterek ülkemize katkıda bulunmaya çalıştılar. Türkiye, Fransa’nın işgaliyle birlikte Avrupa’da yaşayan Türk Yahudilerin hayatlarını kurtarmak için diplomatik ve hukuki tüm haklarını kullanarak buradaki vatandaşının hak ve hürriyetlerini garanti altına almaya çalıştı. Bu anlamda devletin resmi politikasının yanı sıra Avrupa’da ülkemizi temsil eden diplomatlarımız kişisel teşebbüsleri ve çabalarının bir sonucu olarak yüzlerce Yahudi’yi gönderilen kamplardan kurtarmış ve Türkiye’ye göndermiştir. Türk Büyükelçilerinin ve konsolosluk çalışanlarının ve bu anlamdaki mücadeleleri, savaş sonrasında tüm dünya tarafından takdirle karşılanmıştır. Türk hükümeti iç ve dış politikada karşılaştığı çeşitli sorunlara rağmen, 1944’e kadar başka devletlerden maddi bir destek almadan tek başına Yahudilerin ya ev sahipliğini yapmış ya da Filistin’e geçişini sağlamıştır. Ülkemiz, sınıra dayanmış Alman tehdidi ve ekonomik kriz dâhil olmak üzere engellerle karşı karşıya kalmasına rağmen, mültecileri kurtarmayı hiçbir zaman tamamen durdurmadı veya sınırlarını Yahudi mültecilere daimi olarak kapatmadı. Ancak, savaşın Türkiye ekonomisine getirdiği sayısız zorluk, Türk hükümetinin bazı ciddi tedbirler almasına neden oldu. Hükümet büyük askeri harcamaları karşılamak için 1942 Kasım’ında Varlık vergisini yürürlüğe koydu. Varlık Vergisi Kanunu, gayrimüslimleri resmi olarak hedef almamasına rağmen, belirsiz dili nedeniyle, yerel yöneticilerin elinde ayrımcı bir araç haline geldi. Her ne kadar Başbakan Celal Bayar, ülkemizde Yahudi ve azınlık sorunu yok veya yapay olarak bir Yahudi problemi yaratmaya niyetli değiliz dediyse de, onun bu sözleri 1942’de dikkate alınmadı. Ayrımcılık yalnızca Yahudilere değil, Türkiye’deki Hristiyanlar dahi tüm gayrimüslim azınlıklara yönelikti. Ancak, Yahudiler ticareti kontrol ettiklerinden, vergi en çok onları etkiledi. Türk hükümeti, 1944’te Savaş Mültecileri Kurulu’nun da kurulmasına denk gelen bir dönemde Varlık Vergisini kaldırdığını ilan etmiştir.

Türkiye ve ABD’nin Yahudi Kurtarma Faaliyetleri adlı ikinci bölümde ise; Savaş Mülteci Kurulu’nun kurulup Türkiye’ye temsilciler göndermesi, ABD Büyükelçisi Steinhardt’ın özveriyle çalışması ve Türkiye’nin politik ve ekonomik durumunun elverdiği ölçüde yardım etmesi, Filistin’e kabul edilen binlerce Yahudi mültecinin kurtarılmasını sağladı. Savaş Mülteci Kurulu ve Büyükelçinin şahsi dâhilleri olmadan, binlerce mültecinin Türkiye üzerinden Filistin’e gönderilmeleri pek mümkün görünmüyordu. Çünkü Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nın son aylarına kadar izlemiş olduğu tarafsız politikası ve girmiş olduğu ekonomik sıkıntı, mülteci kurtarma operasyonlarını tek başına yürütmesine imkân vermiyordu. Önemini ve mültecileri kurtarma faaliyetlerindeki başarısını kanıtlayan Savaş Mülteci Kurulu’nun daha önce ABD veya İngiltere tarafından kurulmamış olması, demokrasi dünyasının faşizm ve diktatör işgali altındaki bölgelerde yaşayan azınlıkları, özelliklede Yahudi azınlığını, kendi kaderlerine terk ettiğini göstermektedir. Eğer bu devletler mülteci kurtarma kurumlarını 1943’te, Hitler’e karşı Kuzey Afrika ve Stalingrad cephelerinde üstünlük kazanmaya başladıklarında kursalardı belkide binlerce mültecinin hayatı daha kurtarılabilirdi. Savaş Mülteci Kurulu’nun Türkiye’ye temsilci göndermesi bile yoksullaştırılmış ve dehşete düşürülmüş Balkan azınlık halkları için bir moral ve yaşam umudu olmuştur. Türkiye’de temsilcilikleri olan Yahudi Ajansı’ndan Chaim Barlas, Filistin Kurtarma Komitesi’nden Saul Mayerov, Amerikan Yahudi Ortak Dağıtım Komitesi’nden Reuben B. Resnik gibi Yahudi kuruluş ve örgütleriyle Balkanlarda ortak çalışan Savaş Mülteci Kurulu, kurulduktan kısa bir süre sonra ABD hükümeti tarafından kurulduğu için Yahudiler tarafından tanındı. Transdinyester Bölgesindeki kamplardan ve Balkanlardan binlerce Yahudi çocuk, kadın ve erkek kurtarıldı. Deniz yolu mültecilerin kurtarılması için etkin bir şekilde kullanıldı. Nazi ordusunun bu bölgeden çekilmesiyle birlikte, Savaş Mülteci Kurulu Balkanlarda yaşayan Yahudilerin haklarının geri verilmesi ve özgür bırakılması hususunda bu ülkeler üzerinde uyguladığı siyasi baskılar kısa süre içinde sonuç vermiştir.

Balkan Devletlerinin Yahudi Politikası adlı üçüncü bölümde ise; Balkan Yahudileri, II. Dünya Savaşı yıllarındaki Yahudi soykırımı sırasında Yahudi olmayan komşu, arkadaş ve devletlerinin ellerinden korkunç zulüm ve trajediler yaşadılar. Bu trajediden kurtulmanın yolunu göç etmekte buldular. Fakat Nazi Almanya’sının kontrolünde bulunan Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve hatta Yunanistan’da Yahudi karşıtı yasalar ve sınırlardaki sıkı kontroller bu göçün gerçekleşmesini bir hayli zorlaştırdı. Bu göçler genel olarak yasal ve yasa dışı olmak üzere iki yolla yapılıyordu. Yahudilerin Balkan Devletlerinden yasal yollarla Filistin’e gitmeleri için belli başlı prosedürlerin yerine getirilmesi gerekmekteydi. Yahudiler öncelikli olarak bulundukları ülkelerdeki devletlerden gerekli belgeleri toplamak zorundaydılar. Vergi dairesinden, polis merkezinden ve adli mercilerden alınan bu belgeler, kişinin vatandaşlık görevini yerine getirdiğini ve herhangi bir suçtan aranmadığını göstermeliydi. Buna müteakip Balkan ülkelerinde bulunan Türk konsolosluklarından Türkiye’den geçiş vizelerini ve İngiltere’den de Filistin’e gidiş vizesi ve yerleşme izin kâğıdını almaları gerekiyordu. Bu süreç genelde çok uzun sürdüğünden ve çoğu kişi gerekli şartları yerine getiremediğinden genellikle ikinci yolu, yasa dışı göçü tercih etmek zorunda kalıyorlardı. Türkiye üzerinden Filistin’e yasa dışı göç genel itibariyle deniz ve kara yollarıyla gerçekleşmekteydi. Demir yolu ise Türkiye’den Filistin’e aktarmada kullanılıyordu. Deniz yoluyla kaçak yollarla Türkiye’ye girmeye çalışanlar genellikle vasat deniz araçlarıyla yolculuk ettiklerinden Karadeniz’deki sert fırtınalara tutulduklarında veya denizde mayınlı bölgelere denk geldiklerinde hayatlarını kaybediyorlardı. Bu yüzde umuda yolculukları ölümle sonuçlanabiliyordu. Türkiye, 1930’lardan 1944’e kadar Nazi zulmünden binlerce Yahudi’yi kurtarmıştır. Fransa’nın 1940’ta işgaliyle birlikte Avrupa’da yaşayan Türk Yahudilerin hayatlarını kurtarmak için Türkiye diplomatik ve hukuki tüm haklarını kullanarak buradaki vatandaşını hak ve hürriyetlerini garanti altına almaya çalışmıştır. Ancak, bu eserde gördüğümüz üzere Türkiye’nin Yahudi Kurtarma faaliyetleri Orta ve Batı Avrupa ülkeleriyle sınırlı kalmadı, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan başta olmak üzere birçok Balkan ülkesinden gelen Yahudi’nin kurtarılmasında da etkin rol oynadı. Türkiye, Balkan ülkelerinde olduğu gibi Yahudi karşıtı ırkçı yasalar çıkarmadığı için bu bölgedeki Yahudiler 1939’dan başlayarak Türkiye üzerinden Filistin’e göç etmeye başladı. Ancak Yahudilerin bu geçişler esnasında bazı can kayıpları da meydana gelmiştir. Karadeniz üzerinden Türkiye’ye bazı mülteciler Müttefik veya Mihver devletleri tarafından döşenen mayınlara, denizaltı gemilerin saldırılarına ve bazen de fırtınaya yakalanarak can verdiler. Ayrıca deniz yoluyla gelen bazı Yahudi Mülteciler, İngiltere’nin Filistin’e kota uygulaması ve vize vermemesinden dolayı Türkiye’den geldikleri ülkelere geri gönderildiler. Yahudiler, Filistin’e yasal ve kaçak olarak girmekteydiler. Yasal olarak gidenler genelde varış noktasında herhangi bir problemle karşılaşmazken, kaçak yollarla gidenler geri gönderilme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyorlardı. Yasal ve kaçak gidenler genellikle kara, deniz ve demir yollarını kullanmaktaydılar. Bu yolların hemen hemen tamamı Türkiye üzerinden geçmekteydi ve binlerce mülteci bu yollarla Filistin’e ulaşarak hayatta kaldı. Türk hükümetinin izni olmadan bu göçlerden bir tanesinin bile gerçekleşmesi mümkün olmazdı. Türkiye’nin tarafsız olması ve Nazi işgali altındaki Balkan ülkelerine yakın olmasından dolayı birçok Yahudi kurtarma örgütünün merkezi oldu. Bu Yahudi kurtarma örgütlerinden birisi de ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt tarafından Ocak 1944’te kurulan Savaş Mülteci Kurulu’ydu. Roosevelt’in talimatıyla ülkemizde şubesini açan Savaş Mülteci Kurulu, zaten Türkiye’nin yürüttüğü Yahudi kurtarma operasyonlarını destekleyerek daha kapsamlı hale gelmesini sağladı. Türkiye’nin Almanya, Fransa, İtalya ve Polonya’daki faaliyetlerine yönelik daha önce çalışmalar yapıldığından, bu eser Türkiye’nin II. Dünya savaşı yıllarında Balkanlardaki mültecilerin kurtarma faaliyetini inceleyerek bu alana katkı sağlamıştır. Ayrıca bu kitap, Yahudi mültecilerin Filistin’e yolculukları sırasında karşılaştıkları sorunlarına ışık tutmaktadır. Yahudi mültecilerin Balkanlar’dan Filistin’e geçiş güzergâhında Türkiye kilit konumdaydı. Türkiye’nin göstermiş olduğu yardım ve destek olmasaydı Balkanlardaki binlerce Yahudi muhtemelen Nazi kamplarına gönderilip gaz odalarında öldürülürlerdi. Bu anlamda bu eser Türkiye’nin devletler üstü çabasını da ayrıca konu almaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZLE BUTONUNA TIKLA ABONE OL ! Yazılarınızı E-posta Adresimize Gönderebilirsiniz.