Translate

3 Temmuz 2021 Cumartesi

Kitap Tanıtımı/ Book Review

 


Madeline C. Zilfi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Kölelik ve Kadınlar (1700-1840),Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2018, 389 s. ISBN978-605-295-474-4



 Nagihan BİLGİN

1453'ten beri Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul, 17. ve 18. yüzyıllarda nüfusu yaklaşık 400.000 idi. Bu büyük şehir, sadece Osmanlı İmparatorluğu vilayetlerinden değil, imparatorluk sınırları dışından da insanları kendine çekmiştir. Zamanla yeni göçmen dalgaları, özgür erkekler ve kadınlar ve yerleşmeye zorlanan insanlar (çoğunlukla yabancı mahkûmlar) şehre akın etti. Osmanlı İmparatorluğu'nda Kölelik ve Kadınlar, işte bu İstanbul‘u merkezine koyan karşılaştırmalı bir bakışla, kölelik ve sosyal düzenlemeler üzerinden Osmanlı İmparatorluğu'ndaki toplumsal cinsiyet politikalarını inceliyor.Madeline C. Zilfi, 18. ve 19. yüzyıllarda, özellikle II. Mahmud döneminin sonuna kadar kadın köleliğinin Osmanlı uygulamasında ne denli merkezi bir yer tuttuğunu vurgularken, emperyalist yönetimin ve seçkinlerin toplumsal üreme mekanizmalarının nasıl vazgeçilmez bir parçası haline geldiğini de gösteriyor.

Madeline C. Zilfi tarafından kaleme alınan “Osmanlı İmparatorluğu’nda kölelik ve kadınlar” adlı eser Ebru Kılıç tarafından Türkçeye çevrilmiş bir eserdir. Madeline C. Zilfi Maryland Üniversitesi Tarih Bölümü profesörlerindendir. Özellikle Osmanlı Ortadoğu’sundaki toplumsal cinsiyet tarihi çalışmalarıyla tanınmaktadır. Bu eser de bu amaç doğrultusunda kaleme alınmış kölelik ve kadınlar üzerindeki tartışmalara farklı perspektiften bakmak ve tartışmalara boyut kazandırmak amacıyla kaleme alınmıştır. Ortadoğu ve İslam geçmişinde kölelik hakkında giderek kapsamlı bir hal alan tarih eserleri de bu çalışmada ele alınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda köleliğin siyasal yönünü incelerken kitap iki ilgili tarihe yer veriyor; Ortadoğu ve Osmanlı köleliğinin tarihçiliğine karşı çıkmış, erkek ve etnik kategorilere vurgu yapmış ve Osmanlı reform dönemi tarihçiliğine karşı çıkmıştır. Osmanlı siyasetinin ve erken reformizmin cinsiyet temelli parametrelerini görmezden gelmektedir. Eser 7 ana başlıktan ve içlerinde yer alan yan başlıklardan oluşmaktadır. Toplamda 389 sayfa olan bu  kitap resim listesi, kısaltma ve kronolojiye ayırdığı bilgilerle başlamaktadır. Kitabın sonunda Notlar, Kaynakça, Dizin bölümleri mevcuttur.

            Birinci bölümde, İstanbul’un kozmopolit yapısı üzerinde durulmuştur. İstanbul hükümetin bulunduğu aynı zaman da ortaklık şehrini oluşturan, erkek hâkimiyetinin kadınlara nazaran daha aktif olduğu bir yapı görülmektedir. İstanbul muazzam boyutlarına çeşitli etnisiteleri ve dinleri barındıran, her gün binlerce şehir sakininin yollara döküldüğü bir şehir olmasına rağmen kentte kargaşa son derece nadirdi. Yazar bu başlıkla kitabın daha iyi özümsenmesini amaçlamıştır. Dönemin siyasi sosyal yapısını İstanbul temel merkezli okuyucuya sunmaktadır. İstanbul merkezli bakış açısıyla kadın-erkek ilişkilerini yorumlarken, dini kurumların devletin merkezi yönetim sistemi üzerinden örnekler vermektedir. “Osmanlı Devleti Gibi Görünmek” başlığında yazar Osmanlı toplumsal cinsiyet isteminin kuralları ve biçtiği rollerin başkentte hâkim olduğu kanısını vurgulamaktadır. Osmanlı İmparatorluğunun etnik yapısı üzerine mütalaa edilmiştir. Yazar sık sık köle kavramının tarihçesine satır aralarında değinmektedir. Efendi- köle ikiliğinin kullanılması Osmanlı ideolojisinin temel taşlarından biri olmuştur. Yazar daha sonra köle ve efendi ilişkisini geniş çapta bir değerlendirmesini yapıyor. Köle sözcüğünün etimolojisine ver vermesi bilgilerin özümsenerek okunmasına yardımcı olmaktadır. “Ataerkil Örüntüler” başlığında ise yazar Osmanlının toplumsal düzen ve hiyerarşi saplantısı kalıcı bir niteliği olan sert ama adil aile reisi baba imgesini model alması üzerinde durmaktadır.

 

            İkinci bölümde yazar, dönemsel karşılaştırmalar yaparak Osmanlı imparatorluğunun yüzyıllar seyrinde değişim cereyanları üzerinde durulmaktadır. Yüzyılların karşılaştırılmalı bir biçimde okuyucuya sunulması ve bilgilerin tablolar, görsellerle desteklenmesi kitapta hoş bir detay yaratmaktadır. Görsel olarak doyurucu niteliğe sahip bu başlıkta, Osmanlı imparatorluğunun modernleşme süreci ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. İlk reform döneminin çoğu anlatımı iki sultanın özellikle devlet kurumlarını Batıyla ilişkileri ve gayrimüslim halkların statüsünü etkileyen politikalarının yapısal nitelikleri çerçevesinde aktarılmıştır. Hukuken özgür de olsa, köle de olsa, devletin bütün memurlarından padişahın iradesine bu nedenle kulluk biriminin bazı sıkıntıları mülk birikiminin hiçbir güvencesinin olmaması da dâhil olmak üzere askeri idari memur kadrosunun özellikleri üzerinde devletin mutlak güç olduğu kanısı vurgulanmaktadır. Osmanlı ekonomisinin bozulması üzerinden sık sık örneklendirmeler mevcut. Dipnotların metnin altında bulunmaması okuyucuyu zorlayacak bir unsur. “Otoriter Rejimin Ahlak Ekonomisi” başlığında yazar erkeklerin ahlaken ve ekonomik olarak ailelerinin üzerindeki mevcut sorumlulukları üzerinde durulmaktadır.
            Üçüncü bölüm “Kadınlar ve Kurallara Bağlanmış” toplum adlı girişle başlamaktır. Kendisinden önceki İslami emperyalist oluşumlar gibi Osmanlı İmparatorluğu da 16.yüzyıldan beri sokaktaki kılık kıyafetin toplumsal deri ve kimlik ilanı sayıldığı bir ülke olduğu kanısı vurgulanmaktadır. 16-18. Yüzyıllar ekseninde modernleşme doğrultusunda kılık kıyafetteki değişimler ve topluma yansıması konu alınmıştır. “Rejimi Giydirmek” başlığında Osmanlı imparatorluğu ve kendisinden önceki devletlerin kıyafet düzenine yer vermektedir. Metnin sonuna doğru yazar, yüzyıllar boyunca yıldan yıla karşımıza çıkan yasal düzenleme ve cemaatler ihtilaller de dâhil olmak üzere giyim kuşamın emirlere bağlı olmasının başarısız bir politika döngüsü yarattığını vurgulamaktadır. Bu başlıkta birçok padişahın tasviri bulunmaktadır. Giyim kuşamın temel alındığı ve bu bağlamda dönemin sosyal kültürel yapısını aktaran bu başlık son derece kapsamlı bir biçimde kaleme alınmıştır. Şehirli kadınların giyim kuşamlarına değinirken, köle kadınların cinsiyet normları üzerinde salt bilgiler verilmiştir.18. yüzyılda ve 19.yüzyılın başında şehirdeki sosyal hayata dair çıkarılan kanunların çoğu kişisel görünümü ve davranışları temel almaları bakımından önceki yüzyıllardaki ekonomik ve ahlaki gerilimleri bu başlık altında incelemek mümkün. Güçsüz ve sosyal mobiliteleri aşağı doğru olan kesimlerde bazı unsurlar bu gibi yönergelerde yasama açısından bir ölçü temsil ediliyordu. “Şikâyet Kültürleri” başlığında, devlet kademesindeki risaleler ele alınmıştır. Bilgiler dönemsel karşılaştırmalar yapılarak okuyucuya sunulmaktadır. “17.Yüzyıldaki kargaşa” adlı başlıkta ise yazar, şair ve yazarlar doğrultusunda 17.yüzyıldaki toplumsal yapı hakkında bilgi vermektedir. Bilgiler Nabi, Koçi Bey ve Kâtip Çelebi gibi önemli şahsiyetlerin kaynakları üzerinden değerlendirilmiştir. Daha sonra tarihteki kadınları konu alan yazar, kadın kişiliğini bu dönemin edebi kayıtlarında hanedan kadınlarının kabul gördüğüne değinir. Başlığın sonunda şu değerlendirmeye varır. 17.yüzyıl toplumsal cinsiyet meseleleriyle ilgili kesin bir yargıya varmak için daha fazla kaynağa ihtiyaç olduğuna, kadınların giyim kuşamla ilgili kuralları ihlal etmesine ilişkin dönemin kayıtlarında neredeyse hiç rastlamadığı kanısına varmaktadır. “Toplumun Farkına Varmak” başlığında yazar 18. ve 19. Yüzyıllar temel alarak toplumda mevcut olan siyasi ayaklanmalar ve tarikatları, Kadızadeler hareketi doğrultusunda yorumlamaktadır. Kitap her ne kadar Kölelik ve Kadınlar ekseninde dönse de Osmanlı İmparatorluğu hakkında kısa kısa anekdotlar vermesi alan terminolojisine sahip olmayan bir okuyucunun rahatlıkla dönemin siyasi sosyal yapısını anlamlandırmasında ışık tutacak mahiyettedir. “Tarihle Bağı Koparmak” başlığında ise, kadınların giysilerinin dikiminde kullanılan ayrıntılar üzerinde durulmuştur. Kadınların giyim kuşamıyla ilgili son derece ayrıntıların yer aldığı bu başlıkta kadınların giyimlerini tasvir eden birçok görsel mevcut. Kadınların gelenekten sapma olarak algılanan davranışları batıyla  kıyaslanarak aktarılmıştır. Bu başlık altında toplumun zihniyet yapısı hakkında yazar sık sık öznel fikirlerini paylaşmaktadır. Kadınların 16. Yüzyıldan başlayarak kıyafetlerinin yavaş yavaş modernize olduğu eski adetlerden uzaklaşıldığı ifade edilmektedir. Osmanlı toplumu da bu değişimlerin batıya benzemek ve mevcut geleneklerden uzaklaşmak olarak algıladığı için sık sık değişimlere ön yargılı olmuştur.
            Altıncı bölümde “Avrat Pazarı” başlığında yazar, kölelik koşullarında kadınların ilişkisel yelpazesi ve Osmanlı topraklarında köleliğin uzun ömrü boyunca kadınların oynadıkları merkezi rolün altını çizer. “Ticaretin Toplumsal Cinsiyeti” adlı yan başlıkta Osmanlı toplumunda mevcut olan kölelerin toplam sayısının tam olarak belli olmadığı ve kaynaklarda da sayılı bilgilerin bulunduğunu ifade etmektedir. “Fahişelik ve Diğer İnce Ayrımlar” başlığında kadın kölelerin tellallar ve sıradan alıcılar tarafından fuhuşta kullanılmasının yaygın bir durum olduğu örneklerle anlatılmıştır. Fuhuşa karşı çok sayıda ferman olmasına rağmen Osmanlı kentleri, fuhuşu silmeyi başaramadığı olgusunu vurgular. “Kaçırma ve Hatalı Köleleştirme” bu başlık diğer başlıkla paralel bir biçimde gitmektedir.
            Sonuç bölümünde, Osmanlı toplumunda köleliğin önemini gerek kapıkullarının öne çıktığı dönemi, gerek kadın kölelerin oranı ve öneminin arttığı detaylarını tek tek inceleyen yazar sonuç bölümünü salt bir şekilde kaleme almış bulunmaktadır. Çeviri bir eser olmasına rağmen dili çok akıcı bir biçimde kullanmıştır. Kitapta mevcut görsellere sıklıkla yer verilmesi kitabın sıkıcı havasını dağıtmakta ve merak uyandırmaktadır. Osmanlı tarihi hakkında önemli ayrıntıların mevcut olduğu bu eser, dönemsel karşılaştırmalara sıklıkla yer vermiştir. Detaylara boğmadan diğer görüşlerle toplumu karşılaştıran yazar, birçok önemli noktaya değinmektedir. Sadece kölelik ve kadınlar üzerinden değerlendirme yapılmamıştır. Kitapta bir konuyu ele almak yerine devleti ekonomik ve kültürel anlamda ayrıntılı bir biçimde incelemiştir. Osmanlı köleciliğinin Batı’dan farklılığı hakkındaki ezberleri de sorgulayan Zilfi, bir yandan kölelik uygulamasına maruz kalanların kadı sicillerinde kalmış seslerini de sonuç bölümünde yansıtmaktadır. Diğer yandan da köleliğin ortadan kaldırılmasını Osmanlı Ortadoğu’sundaki dönemle paralel ilişkileri üzerinde durulmuştur. Sosyal düzenlemeler üzerinden Osmanlı imparatorluğundaki mevcut olan cinsiyet politikalarını incelemektedir. Sonuç bölümü oldukça detaylı ve diğer başlıkların birer özeti mahiyetinde kaleme alınmıştır. Zevkle okunacak bir eser olan “Osmanlı İmparatorluğu’nda kölelik ve Kadınlar” adlı kitap döneme ışık tutması ve kadınlar üzerinden konuyu geniş çaplı ele alması bakımından son derece kıymetli bir eser. 

 Aynı zaman da bir önceki başlıkla paralel giden bu konu okuyucuya Osmanlı’daki değişimin siyasi sosyal yapısı hakkında pek çok tamamlayıcı bilgi sunmaktadır.

 “Asayişsizlik Algısı” verilen başlıkta Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik yapısı ve Batıyla olan ticari münasebetleri üzerinden örnekler verilmiştir. Bu başlığa kadar incelmediğimiz başlıkların son derece akıcı ve özenle seçildiği görülmektedir. Konular birbirini tamamlayıcı mahiyette sıralı bir biçimde ele alınması tarihsel kronoloji doğrultusunda okuyucuya ışık tutmaktadır.

 

“Hegemonya ve Sahiplik” başlığında yazar 18.yüzyılın ahlaki seferberliklerine hakim olan lüks tüketimle mücadele kanunlarının yapısal ve niteliksel bir habercisi olduğu üzerinde durmuştur. Kadızadeleri temel alan bu başlık, yazarın sıklıkla öznel değerlendirmelerinin mevcut olduğu bir eksende kaleme alınmıştır.

Fakat gelişimin önüne yıllar boyunca geçmek mümkün olmadı. Osmanlı toplumu da bu değişim ve gelişimden devletin bünyesi de dahil olmak üzere nasibini alan kurumlar arasında olmuştur. Toplum kimi zaman kendi isteği kimi zaman çağın gerekliliğine uygun biçimde değişim reformları görülmektedir.

 

            Dördüncü bölümde yazar, “Osmanlı’da Köleliğin Hikâyesini Anlatmak” başlığı altında metine başlamadan kısa alıntılarla konuya giriş yapması kitabın sıkıcı havasını dağıtmaktadır. Kölelerin ve diğer ezilen grupların bunaltıcı eşitsizliklere rağmen içinde bulundukları berbat koşulları hafifletmeyi kimi zaman başarmışlardır. Öte yandan kölelerin mal gibi satılması ve oradan oraya sürüklenmesi olayının tamamen çözüldüğünü söylemek güç. Osmanlı imparatorluğunda köleliğin ve köle ticaretinin resmen devlet tarafından savunulması 1830’lara gelindiğinde kaçınılmaz bir hal almıştır. Osmanlı imparatorluğu ve Eski Dünya’daki kölelik sistemlerinin zalim yönleri ve insani yönleri bu başlık altında incelenmiştir. Kölelik, toplumun geri kalanıyla ahlaki ve maddi bağları olmayan bağımsız bir kurum değildir. Hem toplumun hem devletin ayrılmaz bir parçası olduğu satır aralarında sık sık vurgulanmaktadır. Aynı zamanda kölelerin özellikleri gayrimüslim halk çerçevesinde ayrıntılı bir biçimde kaleme alınmıştır. Daha sonra İslami kurallar doğrultusunda kölelik kavramını yorumlayan yazar, kölelerin nereden toplandığı, nasıl davranıldığı üzerinde durmuştur. Bilgileri destekler mahiyette olan Yeniçerilerle esirlerin birlikte tasvir edildiği görsel metine son derece keyif katmıştır. “Toplumsal Sınırlar ve Kısıtlamalar” başlığında kölelerin satın alınma süreci üzerine mütalaa edilmiştir. Kölelerin satın alınması ve bakımı olağan piyasa koşulları çerçevesinde ciddi paraların döndüğü bir birim olarak ortaya çıktığı vurgulanmaktadır. Köle kadının evlenmesine izin veren köle sahibi cinsel haklarını kadına teslim etmiş oluyordu. Kadının çocukları bir zamanlar annelerinin olduğu gibi köle sahibinin de malıydı. Osmanlı toplumunun kadının doğurganlığına verdiği önem yasal olmayan evlilikler neticesinde çocuk doğurmasına engel oluyordu. “Köleliğin Sınırları” adlı başlıkta köleliğin en az açığa çıkan mekanizmalarından biri olan köleleştirme eyleminin sınırları kaleme alınmıştır. Yeni düzendeki daimi kölelik ilişkilerinin tersine, Osmanlı dünyasında kölelerin statüsü dinamikti ve birçok bakımdan da tarihsel seyirle paralellik gösterirdi. Savaş zamanlarında doğu ve batıdaki sınır bölgelerde yaşayanların tamamı bir yıl esir alınır ertesi yıl serbest bırakılırdı.

            Beşinci bölümde “Anlam ve Pratik” ve “Kibar Toplum ve Hoşnutsuzlukları” adlı ana başlık altında kadın kölenin hayatı incelenmiştir. Kadın kölelerden biri olan Zekiye Hanım’ın hayatı ve ölümü anlatılmaktadır. Yazar köle sahibi elit Osmanlılar arasında köleliğin anlamına ve hatırasına örnek teşkil etmesi amacıyla yer vermiştir. Bu başlıkta mezarın görselleri mevcuttur. Aynı zamanda gayrimüslimlerin üzerinden örnekler vererek konu zengin tutulmuştur. Sık sık dönemsel karşılaştırılmaların mevcut olduğu bu başlıkta dönemin siyasi koşullarını okuyucular rahatlıkla yorumlayabilecek mahiyettedir.

 

 

Bir önceki verdiği bilgiler ışığında yazar sık sık köle mefhumu ile toplumsal düzeni aktarmaktadır.1860’larda Çerkeslerin ülkeye gelmesi Osmanlı kölelik sisteminin ülke içindeki köklerini derinleştirdi. Göçmenlerin birçoğunun esaretinin on yıl ya da daha fazla süre devam etmesi ve Çerkeslerin her halükarda kölelikle ilişkilendirilmesi, Osmanlı kölelik sisteminin kaçırılma, akrabalar tarafından satılma, daha da yaygın olarak kadın ticaretiyle ilişkilendirilerek aktarılmaktadır.

            Yedinci bölümde yazar “Erkekler Kanundur, Kadınlar Şeriat” başlığında İstanbul’un şehir merkezinde, sarayın komşusu olan, yine saraydan izinli ve beratlı esnaf loncası mensubu tellalların çalıştığı Esir Pazarı, köleliğin imparatorluktaki ve başkent kültüründeki yerini aktarmıştır. Bu başlıkta sıklıkla Çerkes esirlerin tasvir edildiği görsellere yer verilmiştir. Osmanlılar Afrikalı köle ticaretinin engellenmesi konusunda Çerkes köle ticaretinin engellenmesine nazaran daha uysal davrandığı ve siyasi ilişkilerin kölelik üzerindeki etkileri anlatılmıştır. “Çıkarlar ve Tüketim” başlığında yazar köleliğin dini bakımdan savunulma meselesi ele alınmıştır. Köleliğin kaldırılması meselesi, yalnızca toplumsal bünyeden değil, şeriatın ve sırf İstanbul’da sayıları birkaç bini bulan o dönemdeki ve gelecekteki şeriat yorumcuları ve savunucularının alanından da önemli bir parçanın kesilip alınması gibi tehditler aktarılmıştır. Temelde Osmanlı hanedanının meşruiyeti İslami niteliğine dayanıyordu. Köleliğin kaldırılmasına karşı izledikleri mantık çizgisi ne olursa olsun yönetici seçkinler bu konuda oldukça hassas davranırlardı. Bu noktalar temel alınarak kölelik mefhumunu birçok farklı noktalardan inceleyen yazar, eserini birçok kaynağı temel göstererek bilgi aktarımı yapmıştır.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İZLE BUTONUNA TIKLA ABONE OL ! Yazılarınızı E-posta Adresimize Gönderebilirsiniz.