Madeline
C. Zilfi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Kölelik ve Kadınlar (1700-1840),Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2018, 389 s. ISBN978-605-295-474-4
Nagihan BİLGİN
1453'ten beri Osmanlı
İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul, 17. ve 18. yüzyıllarda nüfusu
yaklaşık 400.000 idi. Bu büyük şehir, sadece Osmanlı İmparatorluğu
vilayetlerinden değil, imparatorluk sınırları dışından da insanları kendine
çekmiştir. Zamanla yeni göçmen dalgaları, özgür erkekler ve kadınlar ve
yerleşmeye zorlanan insanlar (çoğunlukla yabancı mahkûmlar) şehre akın etti.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Kölelik ve Kadınlar, işte bu İstanbul‘u merkezine
koyan karşılaştırmalı bir bakışla, kölelik ve sosyal
düzenlemeler üzerinden Osmanlı İmparatorluğu'ndaki toplumsal cinsiyet
politikalarını inceliyor.
Madeline C. Zilfi
tarafından kaleme alınan “Osmanlı İmparatorluğu’nda kölelik ve kadınlar” adlı
eser Ebru Kılıç tarafından Türkçeye çevrilmiş bir eserdir. Madeline C. Zilfi Maryland Üniversitesi Tarih Bölümü
profesörlerindendir. Özellikle Osmanlı Ortadoğu’sundaki toplumsal cinsiyet
tarihi çalışmalarıyla tanınmaktadır. Bu eser de bu amaç doğrultusunda kaleme
alınmış kölelik ve kadınlar üzerindeki tartışmalara farklı perspektiften bakmak
ve tartışmalara boyut kazandırmak amacıyla kaleme alınmıştır. Ortadoğu ve İslam
geçmişinde kölelik hakkında giderek kapsamlı bir hal alan tarih eserleri de bu
çalışmada ele alınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda köleliğin
siyasal yönünü incelerken kitap iki ilgili tarihe yer veriyor; Ortadoğu ve
Osmanlı köleliğinin tarihçiliğine karşı çıkmış, erkek ve etnik kategorilere
vurgu yapmış ve Osmanlı reform dönemi tarihçiliğine karşı çıkmıştır. Osmanlı
siyasetinin ve erken reformizmin cinsiyet temelli parametrelerini görmezden gelmektedir.
Eser 7 ana başlıktan ve içlerinde yer alan yan başlıklardan oluşmaktadır.
Toplamda 389 sayfa olan bu kitap resim
listesi, kısaltma ve kronolojiye ayırdığı bilgilerle başlamaktadır. Kitabın
sonunda Notlar, Kaynakça, Dizin bölümleri mevcuttur.
Birinci
bölümde, İstanbul’un kozmopolit yapısı üzerinde durulmuştur. İstanbul hükümetin
bulunduğu aynı zaman da ortaklık şehrini oluşturan, erkek hâkimiyetinin kadınlara
nazaran daha aktif olduğu bir yapı görülmektedir. İstanbul muazzam boyutlarına
çeşitli etnisiteleri ve dinleri barındıran, her gün binlerce şehir sakininin
yollara döküldüğü bir şehir olmasına rağmen kentte kargaşa son derece nadirdi.
Yazar bu başlıkla kitabın daha iyi özümsenmesini amaçlamıştır. Dönemin siyasi
sosyal yapısını İstanbul temel merkezli okuyucuya sunmaktadır. İstanbul merkezli
bakış açısıyla kadın-erkek ilişkilerini yorumlarken, dini kurumların devletin
merkezi yönetim sistemi üzerinden örnekler vermektedir. “Osmanlı Devleti Gibi
Görünmek” başlığında yazar Osmanlı toplumsal cinsiyet isteminin kuralları ve
biçtiği rollerin başkentte hâkim olduğu kanısını vurgulamaktadır. Osmanlı
İmparatorluğunun etnik yapısı üzerine mütalaa edilmiştir. Yazar sık sık köle
kavramının tarihçesine satır aralarında değinmektedir. Efendi- köle ikiliğinin
kullanılması Osmanlı ideolojisinin temel taşlarından biri olmuştur. Yazar daha
sonra köle ve efendi ilişkisini geniş çapta bir değerlendirmesini yapıyor. Köle
sözcüğünün etimolojisine ver vermesi bilgilerin özümsenerek okunmasına yardımcı
olmaktadır. “Ataerkil Örüntüler” başlığında ise yazar Osmanlının toplumsal
düzen ve hiyerarşi saplantısı kalıcı bir niteliği olan sert ama adil aile reisi
baba imgesini model alması üzerinde durmaktadır.
İkinci
bölümde yazar, dönemsel karşılaştırmalar yaparak Osmanlı imparatorluğunun
yüzyıllar seyrinde değişim cereyanları üzerinde durulmaktadır. Yüzyılların
karşılaştırılmalı bir biçimde okuyucuya sunulması ve bilgilerin tablolar,
görsellerle desteklenmesi kitapta hoş bir detay yaratmaktadır. Görsel olarak
doyurucu niteliğe sahip bu başlıkta, Osmanlı imparatorluğunun modernleşme
süreci ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. İlk reform döneminin çoğu anlatımı
iki sultanın özellikle devlet kurumlarını Batıyla ilişkileri ve gayrimüslim
halkların statüsünü etkileyen politikalarının yapısal nitelikleri çerçevesinde
aktarılmıştır. Hukuken özgür de olsa, köle de olsa, devletin bütün
memurlarından padişahın iradesine bu nedenle kulluk biriminin bazı sıkıntıları
mülk birikiminin hiçbir güvencesinin olmaması da dâhil olmak üzere askeri idari
memur kadrosunun özellikleri üzerinde devletin mutlak güç olduğu kanısı
vurgulanmaktadır. Osmanlı ekonomisinin bozulması üzerinden sık sık
örneklendirmeler mevcut. Dipnotların metnin altında bulunmaması okuyucuyu
zorlayacak bir unsur. “Otoriter Rejimin Ahlak Ekonomisi” başlığında yazar
erkeklerin ahlaken ve ekonomik olarak ailelerinin üzerindeki mevcut
sorumlulukları üzerinde durulmaktadır.
Üçüncü bölüm “Kadınlar ve Kurallara Bağlanmış” toplum
adlı girişle başlamaktır. Kendisinden önceki İslami emperyalist oluşumlar gibi
Osmanlı İmparatorluğu da 16.yüzyıldan beri sokaktaki kılık kıyafetin toplumsal
deri ve kimlik ilanı sayıldığı bir ülke olduğu kanısı vurgulanmaktadır. 16-18.
Yüzyıllar ekseninde modernleşme doğrultusunda kılık kıyafetteki değişimler ve
topluma yansıması konu alınmıştır. “Rejimi Giydirmek” başlığında Osmanlı
imparatorluğu ve kendisinden önceki devletlerin kıyafet düzenine yer vermektedir.
Metnin sonuna doğru yazar, yüzyıllar boyunca yıldan yıla karşımıza çıkan yasal
düzenleme ve cemaatler ihtilaller de dâhil olmak üzere giyim kuşamın emirlere
bağlı olmasının başarısız bir politika döngüsü yarattığını vurgulamaktadır. Bu
başlıkta birçok padişahın tasviri bulunmaktadır. Giyim kuşamın temel alındığı
ve bu bağlamda dönemin sosyal kültürel yapısını aktaran bu başlık son derece
kapsamlı bir biçimde kaleme alınmıştır. Şehirli kadınların giyim kuşamlarına
değinirken, köle kadınların cinsiyet normları üzerinde salt bilgiler
verilmiştir.18. yüzyılda ve 19.yüzyılın başında şehirdeki sosyal hayata dair
çıkarılan kanunların çoğu kişisel görünümü ve davranışları temel almaları
bakımından önceki yüzyıllardaki ekonomik ve ahlaki gerilimleri bu başlık
altında incelemek mümkün. Güçsüz ve sosyal mobiliteleri aşağı doğru olan
kesimlerde bazı unsurlar bu gibi yönergelerde yasama açısından bir ölçü temsil
ediliyordu. “Şikâyet Kültürleri” başlığında, devlet kademesindeki risaleler ele
alınmıştır. Bilgiler dönemsel karşılaştırmalar yapılarak okuyucuya
sunulmaktadır. “17.Yüzyıldaki kargaşa” adlı başlıkta ise yazar, şair ve
yazarlar doğrultusunda 17.yüzyıldaki toplumsal yapı hakkında bilgi vermektedir.
Bilgiler Nabi, Koçi Bey ve Kâtip Çelebi gibi önemli şahsiyetlerin kaynakları
üzerinden değerlendirilmiştir. Daha sonra tarihteki kadınları konu alan yazar,
kadın kişiliğini bu dönemin edebi kayıtlarında hanedan kadınlarının kabul
gördüğüne değinir. Başlığın sonunda şu değerlendirmeye varır. 17.yüzyıl
toplumsal cinsiyet meseleleriyle ilgili kesin bir yargıya varmak için daha
fazla kaynağa ihtiyaç olduğuna, kadınların giyim kuşamla ilgili kuralları ihlal
etmesine ilişkin dönemin kayıtlarında neredeyse hiç rastlamadığı kanısına
varmaktadır. “Toplumun Farkına Varmak” başlığında yazar 18. ve 19. Yüzyıllar
temel alarak toplumda mevcut olan siyasi ayaklanmalar ve tarikatları,
Kadızadeler hareketi doğrultusunda yorumlamaktadır. Kitap her ne kadar Kölelik
ve Kadınlar ekseninde dönse de Osmanlı İmparatorluğu hakkında kısa kısa
anekdotlar vermesi alan terminolojisine sahip olmayan bir okuyucunun rahatlıkla
dönemin siyasi sosyal yapısını anlamlandırmasında ışık tutacak mahiyettedir.
“Tarihle Bağı Koparmak” başlığında ise, kadınların giysilerinin dikiminde
kullanılan ayrıntılar üzerinde durulmuştur. Kadınların giyim kuşamıyla ilgili
son derece ayrıntıların yer aldığı bu başlıkta kadınların giyimlerini tasvir
eden birçok görsel mevcut. Kadınların gelenekten sapma olarak algılanan
davranışları batıyla kıyaslanarak aktarılmıştır. Bu başlık
altında toplumun zihniyet yapısı hakkında yazar sık sık öznel fikirlerini
paylaşmaktadır. Kadınların 16. Yüzyıldan başlayarak kıyafetlerinin yavaş yavaş
modernize olduğu eski adetlerden uzaklaşıldığı ifade edilmektedir. Osmanlı
toplumu da bu değişimlerin batıya benzemek ve mevcut geleneklerden uzaklaşmak
olarak algıladığı için sık sık değişimlere ön yargılı olmuştur.
Altıncı bölümde “Avrat Pazarı” başlığında yazar, kölelik
koşullarında kadınların ilişkisel yelpazesi ve Osmanlı topraklarında köleliğin
uzun ömrü boyunca kadınların oynadıkları merkezi rolün altını çizer. “Ticaretin
Toplumsal Cinsiyeti” adlı yan başlıkta Osmanlı toplumunda mevcut olan kölelerin
toplam sayısının tam olarak belli olmadığı ve kaynaklarda da sayılı bilgilerin
bulunduğunu ifade etmektedir. “Fahişelik ve Diğer İnce Ayrımlar” başlığında
kadın kölelerin tellallar ve sıradan alıcılar tarafından fuhuşta kullanılmasının yaygın bir durum olduğu
örneklerle anlatılmıştır. Fuhuşa karşı çok sayıda ferman olmasına rağmen
Osmanlı kentleri, fuhuşu silmeyi başaramadığı olgusunu vurgular. “Kaçırma ve
Hatalı Köleleştirme” bu başlık diğer başlıkla paralel bir biçimde gitmektedir.
Sonuç
bölümünde, Osmanlı toplumunda köleliğin önemini gerek kapıkullarının öne
çıktığı dönemi, gerek kadın kölelerin oranı ve öneminin arttığı detaylarını tek
tek inceleyen yazar sonuç bölümünü salt bir şekilde kaleme almış bulunmaktadır.
Çeviri bir eser olmasına rağmen dili çok akıcı bir biçimde kullanmıştır.
Kitapta mevcut görsellere sıklıkla yer verilmesi kitabın sıkıcı havasını
dağıtmakta ve merak uyandırmaktadır. Osmanlı tarihi hakkında önemli
ayrıntıların mevcut olduğu bu eser, dönemsel karşılaştırmalara sıklıkla yer
vermiştir. Detaylara boğmadan diğer görüşlerle toplumu karşılaştıran yazar,
birçok önemli noktaya değinmektedir. Sadece kölelik ve kadınlar üzerinden
değerlendirme yapılmamıştır. Kitapta bir konuyu ele almak yerine devleti
ekonomik ve kültürel anlamda ayrıntılı bir biçimde incelemiştir. Osmanlı
köleciliğinin Batı’dan farklılığı hakkındaki ezberleri de sorgulayan Zilfi, bir
yandan kölelik uygulamasına maruz kalanların kadı sicillerinde kalmış seslerini
de sonuç bölümünde yansıtmaktadır. Diğer yandan da köleliğin ortadan
kaldırılmasını Osmanlı Ortadoğu’sundaki dönemle paralel ilişkileri üzerinde
durulmuştur. Sosyal düzenlemeler üzerinden Osmanlı imparatorluğundaki mevcut
olan cinsiyet politikalarını incelemektedir. Sonuç bölümü oldukça detaylı ve
diğer başlıkların birer özeti mahiyetinde kaleme alınmıştır. Zevkle okunacak
bir eser olan “Osmanlı İmparatorluğu’nda kölelik ve Kadınlar” adlı kitap döneme
ışık tutması ve kadınlar üzerinden konuyu geniş çaplı ele alması bakımından son
derece kıymetli bir eser.
Aynı zaman da bir önceki başlıkla paralel
giden bu konu okuyucuya Osmanlı’daki değişimin siyasi sosyal yapısı hakkında
pek çok tamamlayıcı bilgi sunmaktadır.
“Asayişsizlik Algısı” verilen başlıkta Osmanlı
İmparatorluğunun ekonomik yapısı ve Batıyla olan ticari münasebetleri üzerinden
örnekler verilmiştir. Bu başlığa kadar incelmediğimiz başlıkların son derece
akıcı ve özenle seçildiği görülmektedir. Konular birbirini tamamlayıcı
mahiyette sıralı bir biçimde ele alınması tarihsel kronoloji doğrultusunda
okuyucuya ışık tutmaktadır.
“Hegemonya ve Sahiplik” başlığında yazar
18.yüzyılın ahlaki seferberliklerine hakim olan lüks tüketimle mücadele
kanunlarının yapısal ve niteliksel bir habercisi olduğu üzerinde durmuştur.
Kadızadeleri temel alan bu başlık, yazarın sıklıkla öznel değerlendirmelerinin
mevcut olduğu bir eksende kaleme alınmıştır.
Fakat gelişimin önüne yıllar boyunca
geçmek mümkün olmadı. Osmanlı toplumu da bu değişim ve gelişimden devletin bünyesi
de dahil olmak üzere nasibini alan kurumlar arasında olmuştur. Toplum kimi
zaman kendi isteği kimi zaman çağın gerekliliğine uygun biçimde değişim
reformları görülmektedir.
Dördüncü
bölümde yazar, “Osmanlı’da Köleliğin Hikâyesini Anlatmak” başlığı altında
metine başlamadan kısa alıntılarla konuya giriş yapması kitabın sıkıcı havasını
dağıtmaktadır. Kölelerin ve diğer ezilen grupların bunaltıcı eşitsizliklere
rağmen içinde bulundukları berbat koşulları hafifletmeyi kimi zaman
başarmışlardır. Öte yandan kölelerin mal gibi satılması ve oradan oraya
sürüklenmesi olayının tamamen çözüldüğünü söylemek güç. Osmanlı
imparatorluğunda köleliğin ve köle ticaretinin resmen devlet tarafından
savunulması 1830’lara gelindiğinde kaçınılmaz bir hal almıştır. Osmanlı
imparatorluğu ve Eski Dünya’daki kölelik sistemlerinin zalim yönleri ve insani
yönleri bu başlık altında incelenmiştir. Kölelik, toplumun geri kalanıyla
ahlaki ve maddi bağları olmayan bağımsız bir kurum değildir. Hem toplumun hem
devletin ayrılmaz bir parçası olduğu satır aralarında sık sık vurgulanmaktadır.
Aynı zamanda kölelerin özellikleri gayrimüslim halk çerçevesinde ayrıntılı bir
biçimde kaleme alınmıştır. Daha sonra İslami kurallar doğrultusunda kölelik
kavramını yorumlayan yazar, kölelerin nereden toplandığı, nasıl davranıldığı
üzerinde durmuştur. Bilgileri destekler mahiyette olan Yeniçerilerle esirlerin
birlikte tasvir edildiği görsel metine son derece keyif katmıştır. “Toplumsal
Sınırlar ve Kısıtlamalar” başlığında kölelerin satın alınma süreci üzerine
mütalaa edilmiştir. Kölelerin satın alınması ve bakımı olağan piyasa koşulları
çerçevesinde ciddi paraların döndüğü bir birim olarak ortaya çıktığı vurgulanmaktadır.
Köle kadının evlenmesine izin veren köle sahibi cinsel haklarını kadına teslim
etmiş oluyordu. Kadının çocukları bir zamanlar annelerinin olduğu gibi köle
sahibinin de malıydı. Osmanlı toplumunun kadının doğurganlığına verdiği önem
yasal olmayan evlilikler neticesinde çocuk doğurmasına engel oluyordu.
“Köleliğin Sınırları” adlı başlıkta köleliğin en az açığa çıkan
mekanizmalarından biri olan köleleştirme eyleminin sınırları kaleme alınmıştır.
Yeni düzendeki daimi kölelik ilişkilerinin tersine, Osmanlı dünyasında
kölelerin statüsü dinamikti ve birçok bakımdan da tarihsel seyirle paralellik
gösterirdi. Savaş zamanlarında doğu ve batıdaki sınır bölgelerde yaşayanların
tamamı bir yıl esir alınır ertesi yıl serbest bırakılırdı.
Beşinci
bölümde “Anlam ve Pratik” ve “Kibar Toplum ve Hoşnutsuzlukları” adlı ana başlık
altında kadın kölenin hayatı incelenmiştir. Kadın kölelerden biri olan Zekiye
Hanım’ın hayatı ve ölümü anlatılmaktadır. Yazar köle sahibi elit Osmanlılar
arasında köleliğin anlamına ve hatırasına örnek teşkil etmesi amacıyla yer
vermiştir. Bu başlıkta mezarın görselleri mevcuttur. Aynı zamanda gayrimüslimlerin
üzerinden örnekler vererek konu zengin tutulmuştur. Sık sık dönemsel
karşılaştırılmaların mevcut olduğu bu başlıkta dönemin siyasi koşullarını
okuyucular rahatlıkla yorumlayabilecek mahiyettedir.
Bir önceki verdiği bilgiler ışığında
yazar sık sık köle mefhumu ile toplumsal düzeni aktarmaktadır.1860’larda
Çerkeslerin ülkeye gelmesi Osmanlı kölelik sisteminin ülke içindeki köklerini
derinleştirdi. Göçmenlerin birçoğunun esaretinin on yıl ya da daha fazla süre
devam etmesi ve Çerkeslerin her halükarda kölelikle ilişkilendirilmesi, Osmanlı
kölelik sisteminin kaçırılma, akrabalar tarafından satılma, daha da yaygın
olarak kadın ticaretiyle ilişkilendirilerek aktarılmaktadır.
Yedinci
bölümde yazar “Erkekler Kanundur, Kadınlar Şeriat” başlığında İstanbul’un şehir
merkezinde, sarayın komşusu olan, yine saraydan izinli ve beratlı esnaf loncası
mensubu tellalların çalıştığı Esir Pazarı, köleliğin imparatorluktaki ve
başkent kültüründeki yerini aktarmıştır. Bu başlıkta sıklıkla Çerkes esirlerin
tasvir edildiği görsellere yer verilmiştir. Osmanlılar Afrikalı köle
ticaretinin engellenmesi konusunda Çerkes köle ticaretinin engellenmesine
nazaran daha uysal davrandığı ve siyasi ilişkilerin kölelik üzerindeki etkileri
anlatılmıştır. “Çıkarlar ve Tüketim” başlığında yazar köleliğin dini bakımdan
savunulma meselesi ele alınmıştır. Köleliğin kaldırılması meselesi, yalnızca
toplumsal bünyeden değil, şeriatın ve sırf İstanbul’da sayıları birkaç bini
bulan o dönemdeki ve gelecekteki şeriat yorumcuları ve savunucularının
alanından da önemli bir parçanın kesilip alınması gibi tehditler aktarılmıştır.
Temelde Osmanlı hanedanının meşruiyeti İslami niteliğine dayanıyordu. Köleliğin
kaldırılmasına karşı izledikleri mantık çizgisi ne olursa olsun yönetici
seçkinler bu konuda oldukça hassas davranırlardı. Bu noktalar temel alınarak
kölelik mefhumunu birçok farklı noktalardan inceleyen yazar, eserini birçok
kaynağı temel göstererek bilgi aktarımı yapmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder